Adalet ve Hukuk Siteniz...
5 Aralık 2014 Cuma
13 Şubat 2014 Perşembe
Medeni Yargılama Hukuku
Medeni yargılama hukuku (Medeni usul hukuku), özel hukuk alanında ortaya çı*kan uyuşmazlıkların bir sonuca bağlanmasında mahkemelerin izleyecekleri yön*temleri (usulleri) belirleyen hukuk kurallarından meydana gelir. Diğer bir deyişle, medeni yargılama hukuku bir hukuk davası'nın, örneğin bir alacak veya boşanma davasının nasıl, hangi mahkemede açılacağı, iddiaları ispat etmek üzere kanıtların (delillerin) nasıl getirileceği, hükmün nasıl, ne şekilde verileceği ve kesinleşeceği gibi konulan inceleyen ve hükme bağlayan hukuk dalıdır.
Medeni yargılama hukukumuzun başlıca kaynağını, sonradan birçok deği*şikliklere uğramış bulunan 1927 tarihli Hukuk Usul-ü Muhakemeleri Kanunu oluşturur.
Adli yargının temelini mahkemeler oluşturur. Mahkemeler hüküm mahkemesi ve denetim mahkemesi olmak üzere iki türlüdür. Hüküm mahkemesi veya ilk de*rece mahkemesi dediğimiz mahkemeler, medeni yargılama hukukunda sulh ve asliye hukuk mahkemelerinden ibarettir. Kural olarak her ilçede bir asliye hukuk mahkemesi bulunur. İş mahkemeleri ile tapulama mahkemeleri de asliye mahke*mesi niteliğindedir. Bu mahkemeler tek hakimlidir. Buna karşılık bazı büyük şe*hirlerdeki ticaret mahkemeleri üç hakimden oluşan bir kurul halinde çalışır. De*netleme veya kontrol mahkemesi ise, Yargıtay (Temyiz Mahkemesi)dir.
Medeni yargılama hukuku, çekişmeli yargı (nizalı kaza) ve çekişmesiz yargı (nizasız kaza) biçiminde bir ayırıma uğrar.
Çekişmeli yargıda, taraflar arasında bir çekişme (ihtilaf), bir uyuşmazlık vardır ve bu çekişmenin giderilmesi, uyuşmazlığın bir sonuca bağlanması için mahke*meye başvurulur, yani dava açılır. Örneğin bir tarla üzerinde iki kimse aynı anda mülkiyet iddiasında bulunur veya karı koca arasında evlilik birliğini çekilmez ha*le getirecek derecede şiddetli bir geçimsizlik baş gösterirse, taraflardan biri mah*kemeye başvurarak (dava açarak) hakkının tanınmasına veya boşanmaya karar verilmesini talep eder. Mahkemeye başvuran tarafa davacı, diğer tarafa ise dava*lı denir. Dava, yetkili ve görevli mahkemeye davacının vereceği bir dilekçe (dava dilekçesi) ile açılır.Davalar, ifa davası, tespit davası ve inşai dava olmak üzere üç çeşittir.
Çekişmesiz yargıda ise, karşıt menfaatlere sahip iki taraf ve bunlar arasında bir çekişme, bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Çekişmesiz yargı, mahkemelerin idari faaliyeti andıran işlerini, bireysel menfaatleri korumak üzere alacağı idari ön*lemleri kapsar. Örneğin bir akıl hastasını kısıtlayarak kendisine bir vasi atama, bir küçüğün ergin kılınmasına karar verme, vakıfların mahkeme siciline tescili, evlat edinme de izin ve onay gibi işler, çekişmesiz yargıya giren işlerdir.
Medeni yargılama hukukumuzun başlıca kaynağını, sonradan birçok deği*şikliklere uğramış bulunan 1927 tarihli Hukuk Usul-ü Muhakemeleri Kanunu oluşturur.
Adli yargının temelini mahkemeler oluşturur. Mahkemeler hüküm mahkemesi ve denetim mahkemesi olmak üzere iki türlüdür. Hüküm mahkemesi veya ilk de*rece mahkemesi dediğimiz mahkemeler, medeni yargılama hukukunda sulh ve asliye hukuk mahkemelerinden ibarettir. Kural olarak her ilçede bir asliye hukuk mahkemesi bulunur. İş mahkemeleri ile tapulama mahkemeleri de asliye mahke*mesi niteliğindedir. Bu mahkemeler tek hakimlidir. Buna karşılık bazı büyük şe*hirlerdeki ticaret mahkemeleri üç hakimden oluşan bir kurul halinde çalışır. De*netleme veya kontrol mahkemesi ise, Yargıtay (Temyiz Mahkemesi)dir.
Medeni yargılama hukuku, çekişmeli yargı (nizalı kaza) ve çekişmesiz yargı (nizasız kaza) biçiminde bir ayırıma uğrar.
Çekişmeli yargıda, taraflar arasında bir çekişme (ihtilaf), bir uyuşmazlık vardır ve bu çekişmenin giderilmesi, uyuşmazlığın bir sonuca bağlanması için mahke*meye başvurulur, yani dava açılır. Örneğin bir tarla üzerinde iki kimse aynı anda mülkiyet iddiasında bulunur veya karı koca arasında evlilik birliğini çekilmez ha*le getirecek derecede şiddetli bir geçimsizlik baş gösterirse, taraflardan biri mah*kemeye başvurarak (dava açarak) hakkının tanınmasına veya boşanmaya karar verilmesini talep eder. Mahkemeye başvuran tarafa davacı, diğer tarafa ise dava*lı denir. Dava, yetkili ve görevli mahkemeye davacının vereceği bir dilekçe (dava dilekçesi) ile açılır.Davalar, ifa davası, tespit davası ve inşai dava olmak üzere üç çeşittir.
Çekişmesiz yargıda ise, karşıt menfaatlere sahip iki taraf ve bunlar arasında bir çekişme, bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Çekişmesiz yargı, mahkemelerin idari faaliyeti andıran işlerini, bireysel menfaatleri korumak üzere alacağı idari ön*lemleri kapsar. Örneğin bir akıl hastasını kısıtlayarak kendisine bir vasi atama, bir küçüğün ergin kılınmasına karar verme, vakıfların mahkeme siciline tescili, evlat edinme de izin ve onay gibi işler, çekişmesiz yargıya giren işlerdir.
Devletler Özel Hukuku
DEVLETLER UMUMİ HUKUKU
Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyinin 10 üyesi nöbetleşe(sırasıyla) belirlenir. Dünynın değişik yerlerinden bölgesel ve sosyal araştırmalar yapmak suretiyle aday olan ülkeler BM kurulu tarafından oylanır.
Şu anda 15 üyeli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 5’i daimi üyenin hepsi destek vermesi gerekiyor. Güvenlik Konseyi kararlarını 9/15 oyuyla alır. Bu 9 üyenin 5’i mutlaka daimi üye olması gerekir.
ULUSLAR ARASI HUKUK İLE İÇ HUKUK ARASINDAKİ İLİŞKİ
Uluslar arası Hukuk ve İç hukuk diye bir olgu var. Yeni yeni AB hukuku diye bir kavram ortaya çıkıyor. Ancak AB hukuku bir hukuk ayrımı değildir. AB hukukunun kendine özgü bir yapısı var.
Er uluslar arası örgütün bir tüzüğü kuruluş antlaşması vardır. AB yapısı birçok uluslar arası örgütten farklıdır.
MONİST DÜŞÜNCE:
Birçok görüş ortaya atılmıştır. Uluslar arası hukukla , iç hukuk bir hukuk sisteminin birbirini tamamlayan parçadır.
Bu yaklaşım uygulanan hukuk sistemlerine ciddi bir biçimde etki etmiştir. Bu yaklaşımın en önemli savunucusu Hans Kelsen’dir.
Kelsen objektivist görüşü benimser. İç hukuk ve uluslar arası hukuk birbirini tamamlar. Bir bütünün parçalarıdır.
DÜALİST DÜŞÜNCE
İç hukuk ile Uluslar arası hukukun birbirinden tamamen farklı olduklarını ifade eden yaklaşımdır. Belli gerçekleri ön plana çıkarıyor.
Bu farklılıklar şunlardır:
a-İki hukuk düzeninin düzenledikleri ilişkileri farklıdır. İç hukuk kişilerle kişiler kişilerle tüzel kişiler ve tüzel kişilerle devlet arasındaki ilişkileri düzenler. Uluslar arası hukuk devletler arası ilişkileri ve uluslar arası örgütleri düzenler.
b- İki hukuk sisteminin kaynakları birbirinden farklıdır. İç hukuk örgütlü üstün kamu otoritesinin nezaretinde içhukuk normlar hiyeraşisi çerçevesinde kurucu nitelikteki anayasanın öngördüğü yasama organı tarafından yapılırken uluslar arası hukuk eşit,egemen,uluslar arası hukuk kişileri tarafından ortaya çıkarılır.
c-Zaman zaman iç hukuk ile uluslar arası çelişebilir,çatışabilir. Eğer böyle olsaydı monist yaklaşım doğru olsaydı çelişme olmamalıydı.
Dünyamızda bugün geçerli olan sistem prensip olarak hiçbir tanımı tam olarak içermiyor.
Bazı durumlarda verilen kararlarda içhukuk düzeninin uluslar arası hukuku bağlayamayacağı yönünde karar veriyordu. (Eğer monist sistem olsaydı böyle bir ayrışı olmaması gerekiyordu.
Bazı durumlarda ise bazı ülkeler uluslar arası huuku iç hukuk sisteminden daha üstün tutuyor. Demek ki hukuku bir bütün olarak görüyor. (Monist görüşü haklı çıkarıyor)
Pozitif hukukta düalist görüşten de ,monist görüşten de etkilenildiğini söyleyebiliriz.
Türk Hukukunda Uluslar arası hukukun yerini inceleyecek olursak:
Bu konuda anayasanın 90. maddesi bir atıfta bulunmaktadır
Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyinin 10 üyesi nöbetleşe(sırasıyla) belirlenir. Dünynın değişik yerlerinden bölgesel ve sosyal araştırmalar yapmak suretiyle aday olan ülkeler BM kurulu tarafından oylanır.
Şu anda 15 üyeli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 5’i daimi üyenin hepsi destek vermesi gerekiyor. Güvenlik Konseyi kararlarını 9/15 oyuyla alır. Bu 9 üyenin 5’i mutlaka daimi üye olması gerekir.
ULUSLAR ARASI HUKUK İLE İÇ HUKUK ARASINDAKİ İLİŞKİ
Uluslar arası Hukuk ve İç hukuk diye bir olgu var. Yeni yeni AB hukuku diye bir kavram ortaya çıkıyor. Ancak AB hukuku bir hukuk ayrımı değildir. AB hukukunun kendine özgü bir yapısı var.
Er uluslar arası örgütün bir tüzüğü kuruluş antlaşması vardır. AB yapısı birçok uluslar arası örgütten farklıdır.
MONİST DÜŞÜNCE:
Birçok görüş ortaya atılmıştır. Uluslar arası hukukla , iç hukuk bir hukuk sisteminin birbirini tamamlayan parçadır.
Bu yaklaşım uygulanan hukuk sistemlerine ciddi bir biçimde etki etmiştir. Bu yaklaşımın en önemli savunucusu Hans Kelsen’dir.
Kelsen objektivist görüşü benimser. İç hukuk ve uluslar arası hukuk birbirini tamamlar. Bir bütünün parçalarıdır.
DÜALİST DÜŞÜNCE
İç hukuk ile Uluslar arası hukukun birbirinden tamamen farklı olduklarını ifade eden yaklaşımdır. Belli gerçekleri ön plana çıkarıyor.
Bu farklılıklar şunlardır:
a-İki hukuk düzeninin düzenledikleri ilişkileri farklıdır. İç hukuk kişilerle kişiler kişilerle tüzel kişiler ve tüzel kişilerle devlet arasındaki ilişkileri düzenler. Uluslar arası hukuk devletler arası ilişkileri ve uluslar arası örgütleri düzenler.
b- İki hukuk sisteminin kaynakları birbirinden farklıdır. İç hukuk örgütlü üstün kamu otoritesinin nezaretinde içhukuk normlar hiyeraşisi çerçevesinde kurucu nitelikteki anayasanın öngördüğü yasama organı tarafından yapılırken uluslar arası hukuk eşit,egemen,uluslar arası hukuk kişileri tarafından ortaya çıkarılır.
c-Zaman zaman iç hukuk ile uluslar arası çelişebilir,çatışabilir. Eğer böyle olsaydı monist yaklaşım doğru olsaydı çelişme olmamalıydı.
Dünyamızda bugün geçerli olan sistem prensip olarak hiçbir tanımı tam olarak içermiyor.
Bazı durumlarda verilen kararlarda içhukuk düzeninin uluslar arası hukuku bağlayamayacağı yönünde karar veriyordu. (Eğer monist sistem olsaydı böyle bir ayrışı olmaması gerekiyordu.
Bazı durumlarda ise bazı ülkeler uluslar arası huuku iç hukuk sisteminden daha üstün tutuyor. Demek ki hukuku bir bütün olarak görüyor. (Monist görüşü haklı çıkarıyor)
Pozitif hukukta düalist görüşten de ,monist görüşten de etkilenildiğini söyleyebiliriz.
Türk Hukukunda Uluslar arası hukukun yerini inceleyecek olursak:
Bu konuda anayasanın 90. maddesi bir atıfta bulunmaktadır
Uluslar Arasi Hukukun Kaynakları
DEVLETLER UMUMİ HUKUKU :
Uluslar arası ilişkileri düzenleyen hukuka Devletler Umumi Hukuku adı verilir.
Zaman içerisinde uluslar arası hukukun içerisinde sadece devletlerin olmadığı daha başka aktörlerin de var olduğu anlaşılmaktadır.
Uluslar arası hukuk ; Uluslar arası hukuk kişilerinin ilişkilerini düzenleyen normları ifade etmektedir. Hukukta kişi kendisine hak ve yükümlülükler atfedilebilecek varlıklardır. O halde uluslar arası hukukta kişi ise uluslar arası hukuka göre hak ve yükümlülüklere konu olan varlıklardır.
Devletler hukukunun devletler özel hukukuyla hiçbir alakası yoktur. Devletler özel hukuku uluslar arası hukuk kişilerinin (farklı özel hukuk statüsüne sahip gerçek veya tüzel) ilişkilerini düzenleyen hukuk dalıdır.
Uluslar arası Hukukun iç hukukla ilişkisi: Uluslar arası hukukun kaynakları, düzenledikleri ilişkiler yöntemleri birbirinden farklıdır.
ULUSLAR ARASI HUKUKUN KAYNKLARI: İç hukuk örgütlü bir otoritenin denetiminde işleye hukuktur. Uluslar arası hukukta denetim fonksiyonu için üstün bir otoritenin varlığından söz edilemez.
İç hukukta mecburi yargı yolu vardır. Uluslar arası hukukta benzer bir yargı yolu yoktur.
AB hukuku subrasyonel (milletler üstü) bir hukuku ifade eder. Ama devletler hukuku internasyonel bir hukuku ifade eder.
AB hukuku birliği oluşturan devletlerin üzerinde ortaya çıkarmış organlarında bir ürünü olarak belirir. AB hukuku gerçek kişiler ve tüzel kişilerle ilgili ilişkileri düzenleyen hukuk da ifade eder.
Uluslar arası Hukuk devlet ve uluslararası örgütler arasında sonuç doğuran normlardan oluşur.
Hukuk toplumu oluşturan bireyler arasındaki ilişkileri düzenleyen normlardır. Uluslar arası toplum üyelerinin birbirleri ile olan ilişkileri düzenleyen normlardır. İsim farklılaşmansın uluslar arası toplumun niteliğinde yaşanan değişmelere bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Bundan 100 yıl önce uluslar arası ilişki deyince sadece devletler ilişki olduğu için Devletler Umumi hukuku adını almıştır. Ancak günümüzde başka aktörler de vardır.
Uluslar arası toplum kavramı içinde devletlerin yanı sıra uluslar arası örgütler de vardır.
En anlamda uluslar arası toplum ilişkilerine etki eden hukuk sistemleri:
1- İç hukuk sistemleri: herhangi bir devletin dış dünyayla nasıl ilişki kuracağını o devletin iç hukuku belirler.
2- Milletler üstü Hukuk: ( En somut şekli AB hukukudur) Subrasyonel bir hukuk anlayışıdır. Söz konusu hukuk sisteminin örgütü oluşturan üyelerin üzerinde bir urumca da oluşturuyor olması ve uyguluyor olması milletler üstü hukuk şeklinde tanımlamamamızın temel sebebidir. İç hukuktan farklıklar içerir zira kuralların oluşması ve uygulanması açısından farklılıklar gösterir. İç hukukta yargı yürütme hukukunun uygulanmasını yürütürken, AB hukukunda kuralların uygulanmasını hiyeraşik özelliği olmayan AB adalet divanı ve diğer kurumlar birlikte yürütür.
3- Uluslar arası Hukuk: Uluslar arası hukukun ilişkilerini düzenleyen hukuk dalıdır.
Uluslar arası hukukla iç hukuk arasındaki farklar hem uygulanış hem de konuluş amacı olarak birbirinden farklıdır.
Uluslar arası Hukukun varlığı da tartışılmaktadır.
Uluslar arası toplum üyelerinin ilişkilerini yürütürken birtakım kurallara uymaları uluslar arası bir hukukun varolduğunu söyleyebiliriz. Uluslar arası hukukun müeyyidesinin hafif olması böyle bir hukukun olmadığı sonucuna bizi ulaştırmaz.
(Uluslar arası Hukuk – İç hukuk farkları)
1- Ortaya çıkışı farklıdır: Uluslar arası hukuku ortaya çıkaran yapı eşit-egemen üyelerdir. İç hukukta ise devlet otoritesinin hiyeraşik yapı içerisinde oluşturulmuş olan yasama organı iç hukuku oluşturur.
2- Uygulanışı farklıdır: Uluslar arası hukukta mecburi bir yargı organı söz konusu değildir. Ama iç hukukta böyle bir yapı vardır.
3- Yargı: İç hukukta olduğu gibi kesin bir yargı yapısı da yoktur.
SUBRASYONE HUKUK – ULUSLAR ARASI HUKUK:
Düzenledikleri ilişkiler farklıdır. AB hukuku üye devletlerle ilişkileri üye devletlerin birbiriyle olan ilişkilerini gerçek ve tüzel kişiler ile ilişkileri AB hukukundan kaynaklanan noktalarda devletlerle olan ilişkileri düzenleyen bir hukuktur.
Uluslar arası ilişkileri düzenleyen hukuka Devletler Umumi Hukuku adı verilir.
Zaman içerisinde uluslar arası hukukun içerisinde sadece devletlerin olmadığı daha başka aktörlerin de var olduğu anlaşılmaktadır.
Uluslar arası hukuk ; Uluslar arası hukuk kişilerinin ilişkilerini düzenleyen normları ifade etmektedir. Hukukta kişi kendisine hak ve yükümlülükler atfedilebilecek varlıklardır. O halde uluslar arası hukukta kişi ise uluslar arası hukuka göre hak ve yükümlülüklere konu olan varlıklardır.
Devletler hukukunun devletler özel hukukuyla hiçbir alakası yoktur. Devletler özel hukuku uluslar arası hukuk kişilerinin (farklı özel hukuk statüsüne sahip gerçek veya tüzel) ilişkilerini düzenleyen hukuk dalıdır.
Uluslar arası Hukukun iç hukukla ilişkisi: Uluslar arası hukukun kaynakları, düzenledikleri ilişkiler yöntemleri birbirinden farklıdır.
ULUSLAR ARASI HUKUKUN KAYNKLARI: İç hukuk örgütlü bir otoritenin denetiminde işleye hukuktur. Uluslar arası hukukta denetim fonksiyonu için üstün bir otoritenin varlığından söz edilemez.
İç hukukta mecburi yargı yolu vardır. Uluslar arası hukukta benzer bir yargı yolu yoktur.
AB hukuku subrasyonel (milletler üstü) bir hukuku ifade eder. Ama devletler hukuku internasyonel bir hukuku ifade eder.
AB hukuku birliği oluşturan devletlerin üzerinde ortaya çıkarmış organlarında bir ürünü olarak belirir. AB hukuku gerçek kişiler ve tüzel kişilerle ilgili ilişkileri düzenleyen hukuk da ifade eder.
Uluslar arası Hukuk devlet ve uluslararası örgütler arasında sonuç doğuran normlardan oluşur.
Hukuk toplumu oluşturan bireyler arasındaki ilişkileri düzenleyen normlardır. Uluslar arası toplum üyelerinin birbirleri ile olan ilişkileri düzenleyen normlardır. İsim farklılaşmansın uluslar arası toplumun niteliğinde yaşanan değişmelere bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Bundan 100 yıl önce uluslar arası ilişki deyince sadece devletler ilişki olduğu için Devletler Umumi hukuku adını almıştır. Ancak günümüzde başka aktörler de vardır.
Uluslar arası toplum kavramı içinde devletlerin yanı sıra uluslar arası örgütler de vardır.
En anlamda uluslar arası toplum ilişkilerine etki eden hukuk sistemleri:
1- İç hukuk sistemleri: herhangi bir devletin dış dünyayla nasıl ilişki kuracağını o devletin iç hukuku belirler.
2- Milletler üstü Hukuk: ( En somut şekli AB hukukudur) Subrasyonel bir hukuk anlayışıdır. Söz konusu hukuk sisteminin örgütü oluşturan üyelerin üzerinde bir urumca da oluşturuyor olması ve uyguluyor olması milletler üstü hukuk şeklinde tanımlamamamızın temel sebebidir. İç hukuktan farklıklar içerir zira kuralların oluşması ve uygulanması açısından farklılıklar gösterir. İç hukukta yargı yürütme hukukunun uygulanmasını yürütürken, AB hukukunda kuralların uygulanmasını hiyeraşik özelliği olmayan AB adalet divanı ve diğer kurumlar birlikte yürütür.
3- Uluslar arası Hukuk: Uluslar arası hukukun ilişkilerini düzenleyen hukuk dalıdır.
Uluslar arası hukukla iç hukuk arasındaki farklar hem uygulanış hem de konuluş amacı olarak birbirinden farklıdır.
Uluslar arası Hukukun varlığı da tartışılmaktadır.
Uluslar arası toplum üyelerinin ilişkilerini yürütürken birtakım kurallara uymaları uluslar arası bir hukukun varolduğunu söyleyebiliriz. Uluslar arası hukukun müeyyidesinin hafif olması böyle bir hukukun olmadığı sonucuna bizi ulaştırmaz.
(Uluslar arası Hukuk – İç hukuk farkları)
1- Ortaya çıkışı farklıdır: Uluslar arası hukuku ortaya çıkaran yapı eşit-egemen üyelerdir. İç hukukta ise devlet otoritesinin hiyeraşik yapı içerisinde oluşturulmuş olan yasama organı iç hukuku oluşturur.
2- Uygulanışı farklıdır: Uluslar arası hukukta mecburi bir yargı organı söz konusu değildir. Ama iç hukukta böyle bir yapı vardır.
3- Yargı: İç hukukta olduğu gibi kesin bir yargı yapısı da yoktur.
SUBRASYONE HUKUK – ULUSLAR ARASI HUKUK:
Düzenledikleri ilişkiler farklıdır. AB hukuku üye devletlerle ilişkileri üye devletlerin birbiriyle olan ilişkilerini gerçek ve tüzel kişiler ile ilişkileri AB hukukundan kaynaklanan noktalarda devletlerle olan ilişkileri düzenleyen bir hukuktur.
Tapu Siciline Güven İlkesi
Menkul mallar üzerindeki aleniyeti zilyetlik sağlarken, gayri menkuller üzerindeki ayni haklarda bu işlevi tapu sicili görür.
Tapu Siciline Hakim Olan İlkeler:
1-Aleniyet: Tapu sicilinde kayıtlı olan ayni hakkın bilinmediği iddiası hukuk tarafından dikkate alınmaz.
2-Tescil: Gayri menkuller üzerindeki ayni haklar tapu siciline yapılacak tescil işlemi ile kurulur, değiştirilir, sınırlandırılır yada ortadan kaldırılır.
3-Ayrı Aleniyet İlkesi: Tapu siciline kaydedilen her gayri menkul içinayrı bir sayfa açılır.
4-İlliyet İlişkisi: Tescil işleminin geçerliliği kendisine sebep teşkil edenhukuki işlemin geçerliliğine bağlıdır.
5-Tapu Siciline Güven İlkesi: Tapu sicili kayıtlarına güvenerek hak iktisap etmiş olan kimseler iyi niyetli kabul edilerek bu iktisaplarında korunmuşlardır.
Mk md. 1023: Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur.
Şartları:
1_ Yolsuz bir tescile dayanmalıdır. Mesela C, B'nin temsilcisi gibi görünen bir şahıstan taşınmazı satın alıyor ya da D, sahte bir veraset ilamı ile babası B'nin malını C'ye satıyor. Bu durumlarda tapudaki tescil geçersiz bir sebebe dayandığı için yolsuzdur. C'nin bu durumda iyi niyeti korumaz. Onun güveni tapu kütüğüne değildir.. onun güveni sahte verasetnameyedir. C malik olmamasına rağmen ona tapu kütüğünün düzeltilmesi davası açılmazsa onun bu yolsuz tesciline iyiniyetle güvenerek taşınmazı satın alan D'nin iyi niyeti korunacaktır.
2_Ayni bir hak iktisap edilmiş olmalıdır. Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak bir şahsi hak kazanılamaz.
3_ 3. kişinin iyi niyetli olması gerekir. Bu iyiniyet Mk md. 2 kapsamında belli bir durumu bilmeme ve bilmesinin de beklenmemesidir. Bunu hakim re'sen dikkate alır, inceler. Yargıtay, hayatın olağan akışına göre yüzdeyüz iyi niyetli olması gerekir, diyor. Eğer hayatın olağan akışına göre şüphelenmesi gereken bir durum varsa biz bu kişiyi iyiniyetli kabul edemeyiz.
Tapu kütüğünün düzeltilmesi davası:
Ya tescil daha başlangıçta yolsuzdur ya da sonradan yolsuz hale gelmiştir. Bir tescil her ne şekilde yolsuz olmuş olursa olsun bunu ya bir akitle ya da bir davayla düzeltmemiz gerekir.
Yolsuz tescil beni rahatsız eder. Neden??
Çünkü Mk md.1023'e göre 3. kişiler iyiniyetle hak iktisap edebilirler. Yine Mk md.712'ye göre 3. kişiler olağan kazandırıcı zamanaşımı ile iyiniyetle hak iktisap edebilirler. Yine Mk md.713'e göre olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ile 3. kişiler hak iktisap edebilirler.
Eğer dava yoluyla tescilin düzeltilmesi yoluna gidilecekse Tapu Kaydının Tashihi davası açılır. Bu dava Mk md. 1025'de düzenlenmiştir.
Mk md. 1025: Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin edilmiş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden ayni hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir.
İyiniyetli üçüncü kişilerin bu tescile dayanarak kazandıkları ayni haklar ve her türlü tazminat istemi saklıdır.
Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin Sorumluluğu:
Mk md. 1007: Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasından kusuru bulunan görevlilere rücu eder.
Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.
Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Zarar başka bir şekilde giderilemiyorsa devlet tapu siclinin tutulması bir hak kaybına neden olmuşsa bundan sorumludur.
Tapu Siciline Hakim Olan İlkeler:
1-Aleniyet: Tapu sicilinde kayıtlı olan ayni hakkın bilinmediği iddiası hukuk tarafından dikkate alınmaz.
2-Tescil: Gayri menkuller üzerindeki ayni haklar tapu siciline yapılacak tescil işlemi ile kurulur, değiştirilir, sınırlandırılır yada ortadan kaldırılır.
3-Ayrı Aleniyet İlkesi: Tapu siciline kaydedilen her gayri menkul içinayrı bir sayfa açılır.
4-İlliyet İlişkisi: Tescil işleminin geçerliliği kendisine sebep teşkil edenhukuki işlemin geçerliliğine bağlıdır.
5-Tapu Siciline Güven İlkesi: Tapu sicili kayıtlarına güvenerek hak iktisap etmiş olan kimseler iyi niyetli kabul edilerek bu iktisaplarında korunmuşlardır.
Mk md. 1023: Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur.
Şartları:
1_ Yolsuz bir tescile dayanmalıdır. Mesela C, B'nin temsilcisi gibi görünen bir şahıstan taşınmazı satın alıyor ya da D, sahte bir veraset ilamı ile babası B'nin malını C'ye satıyor. Bu durumlarda tapudaki tescil geçersiz bir sebebe dayandığı için yolsuzdur. C'nin bu durumda iyi niyeti korumaz. Onun güveni tapu kütüğüne değildir.. onun güveni sahte verasetnameyedir. C malik olmamasına rağmen ona tapu kütüğünün düzeltilmesi davası açılmazsa onun bu yolsuz tesciline iyiniyetle güvenerek taşınmazı satın alan D'nin iyi niyeti korunacaktır.
2_Ayni bir hak iktisap edilmiş olmalıdır. Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak bir şahsi hak kazanılamaz.
3_ 3. kişinin iyi niyetli olması gerekir. Bu iyiniyet Mk md. 2 kapsamında belli bir durumu bilmeme ve bilmesinin de beklenmemesidir. Bunu hakim re'sen dikkate alır, inceler. Yargıtay, hayatın olağan akışına göre yüzdeyüz iyi niyetli olması gerekir, diyor. Eğer hayatın olağan akışına göre şüphelenmesi gereken bir durum varsa biz bu kişiyi iyiniyetli kabul edemeyiz.
Tapu kütüğünün düzeltilmesi davası:
Ya tescil daha başlangıçta yolsuzdur ya da sonradan yolsuz hale gelmiştir. Bir tescil her ne şekilde yolsuz olmuş olursa olsun bunu ya bir akitle ya da bir davayla düzeltmemiz gerekir.
Yolsuz tescil beni rahatsız eder. Neden??
Çünkü Mk md.1023'e göre 3. kişiler iyiniyetle hak iktisap edebilirler. Yine Mk md.712'ye göre 3. kişiler olağan kazandırıcı zamanaşımı ile iyiniyetle hak iktisap edebilirler. Yine Mk md.713'e göre olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ile 3. kişiler hak iktisap edebilirler.
Eğer dava yoluyla tescilin düzeltilmesi yoluna gidilecekse Tapu Kaydının Tashihi davası açılır. Bu dava Mk md. 1025'de düzenlenmiştir.
Mk md. 1025: Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin edilmiş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden ayni hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir.
İyiniyetli üçüncü kişilerin bu tescile dayanarak kazandıkları ayni haklar ve her türlü tazminat istemi saklıdır.
Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin Sorumluluğu:
Mk md. 1007: Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasından kusuru bulunan görevlilere rücu eder.
Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.
Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Zarar başka bir şekilde giderilemiyorsa devlet tapu siclinin tutulması bir hak kaybına neden olmuşsa bundan sorumludur.
Tapuda İsim Tashihi Davaları
TAPUDA İSİM TASHİHİ DAVALARI
DAVACI:Taşınmaz Maliki yada Mirasçıları(Zorunlu dava arkadaşlığı),Müşterek Mülkiyette ise sadece tashihini istediği paydaş,-ölü ise-tüm mirasçıları,diğer paydaşların birlikte dava açma zorunluluğu yoktur. Paydaşlardan birisi de hukuki yararı olduğu için diğer paydaşın isminin düzeltilmesini isteyebilir.
DAVALI: Tapu Sicil Müdürlüğü ( Hazine vekili var ise Tapu Sicil Müdürlüğüne izafeten Hazine vekiline tebligat yapılır.)Uygulamada dava dilekçesinde; bazen taşınmazın diğer mirasçıları da davalı olarak gösterilmektedir.Bu uygulama kesinlikle usulsüzdür.Aşağıda anlatılacağı üzere iştirak halinde mülkiyet sözkonusu ise birlikte Davacı sıfatı ile dava açılmalıdır.
GÖREV:Taşınmazın değerine göre Asliye yada Sulh Hukuk Mahkemeleri,eğer taşınmaz Kadastro mahkemesinde davalı ise Kadastro Mahkemesi,
YETKİ :Taşınmazın yada taşınmazlardan herhangi birisinin bulunduğu yer mahkemeleri.
HARÇ:Maktu Harç alınır. Dava, mülkiyete ilişkin olmadığı için nisbi harç alınmaz.Tapu sicil müdürlüğü harçtan muaf olduğu için ,davanın kabulüne karar verildiği takdirde talep halinde davacıya yatırdığı harç iade edilmelidir. H.G.K.
VEKALET ÜCRETİ:Eğer Davalı adına Hazine vekili duruşmalara katıldığı ve "Red Kararı" verildiği takdirde Maktu Vekalet Ücreti takdir edilir. Davacı vekili lehine ise vekalet ücreti takdir edilemez.
YARGILAMA GİDERİavanın kabulüne karar verilse dahi Tapu Sicil Müdürlüğü aleyhine yargılama gideri hükmedilemez.
ÖRNEK:Tapu Kaydı Maliki; Ömer oğlu Hasan Kılınç
Değiştirilmesi istenilen ad; Ömer oğlu Hasan Hüseyin Kılınç(Nüfusta ki adı)
GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI GEREKLİ HUSUSLAR:
1- Dava konusu olan tüm taşınmazlara ait tapu kayıtları , tespit tutanakları ,senetsizden tescil edilmemiş ve dayanak kayıtları varise tüm dayanak tapu kayıtları,eğer "Hükmen Tescil"ile tesciline karar verilmiş ise buna ilişkin mahkeme kararı,tahsis var ise"Tahsis Kararı",satış yada bağış v.b.işlemlerde ise"Akit Tablosu" celbedilir.
2-Tespit tutanaklarında adı bulunan "Tespit Bilirkişileri" yada diğer tutanaklarda (Akit Tablosu gibi)tanık yada imza sahibi kişiler hayatta ise en az ikisi mutlaka tanık sıfatıyla dinlenir,eğer ölü iseler nüfus müdürlüğünden ayrı ayrı ölü olduklarına ilişkin nüfus kayıtları istenir.Eğer hepsi de ölü ise oldukça yaşlı ve tarafsız,davacıyı ve murisini tanıyan enaz iki tanık dinlenir.
3-Tapu kaydında adı yazılı olan kişinin (Ömer oğlu Hasan Kılınç)köyde yaşayıp yaşamadığı,yada bu isim ve soy isimde birisinin var olup-olmadığı nüfus müdürlüğünden sorulur.
4- Değiştirilmesi istenilen kişinin (Ömer oğlu Hasan Hüseyin Kılınç)'ın nüfus kaydı ve ayrıca aynı köy yada belde de aynı ad ve soyad da birisi olup-olmadığı, var ise bunlara ait nüfus kayıtları istenir.
5-Gerekli görülür ise zabıta araştırması da yapılabilir.
6-Uygulamada keşif yapılmamaktadır,ancak eğer davacının talebi ve özellikle tashihini istediği ad ,soyad ve baba adının düzeltilmesi istenmiş ise ve mahkemede bu konuda tereddüt oluşmuşsa taşınmaz üzerinde ayrı ayrı keşif yapılıp,mümkünse tespit bilirkişilerin de keşif mahallinde dinlenmesi istenebilir.
*Uygulamada iştirak halinde mülkiyetin sözkonusu olduğu(taşınmazın ölü olan kayıt maliki adına kayıtlı olması halinde)davayı açan mirasçı, diğer mirasçıları duruşmada hazır edemediği yada noter kanalı ile muvafakatlarını alamadığı görülmektedir. Bu durumda davacıya terekeye mümessil tayin edilmesi için mehil verilmelidir.
* Tapuda ki Cins Düzeltilmesine ilişkin talep (örneğin tarla yazılı kaydın bahçe olarak düzeltilmesi talebi) Tapu sicil nizamnamesine göre tapu idaresine ait idari bir görev olduğu için Tapu Sicil Müdürlüğüne başvurulmalıdır.
*Sağ olan paydaşın kaydının tashihini diğer paydaş isteyemez.
*İskan kanununa göre yada Toprak tevzii Komisyonunca yapılan Toprak dağıtımı sonucu verilen taşınmazlara ait tapu kayıtlarındaki isim yanlışlıklarının düzeltilmesi idari merciye ait olduğu için bu yanlışlıklar idari yoldan düzeltilmeden tapu kaydının tashihine karar verilmesi mümkün değildir.
* Maddi hatanın düzeltilmesi Tapu sicil Müdürlüğü tarafından yapılmalıdır.
Sevgili Genç hukukçular ,biliyorsunuz ki Tapuda isim tashihi davalarında, esas itibariyle dava niteliği itibariyle karışık ve teknik bir dava olmamakla birlikte likle taşınmaz maliki olan malik yada mirasçıları, taşınmazın özellikle taşrada satış,taksim, ipotek tesisi ve bağış gibi konularda tapudan intikal yaptırılacağı sırada yanlışlığın farkına varılmakta ve davacı intikal işlemlerinde engel çıkması ve devir işlemlerini yapamaması üzerine “Rica-minnet” ve ısrarla yetkili hakimden “alel-acele” bir iki gün içerisinde yanlışlığın düzeltilmesi talep edilmektedir. Eğer “vatandaşın işi görülsün” ve “benim de iş yüzdem artsın” diyor iseniz ben bu davalarda dilekçe önüme geldiğinde hemen kaleme evrakı havale etmiyorum. Ne yapıyorsun diyor iseniz;
Davacının eline öncelikle aşağıda yazılı olan notu veriyor ve bu belgeleri tamamlayıp bana tekrar getirmesini istiyorum. Davacı belgeleri tamamladığında;
1-Nüfustan alınacak bütün belgeler özellikle tespit bilirkişilerin sağ olup-olmadıkları ,kayıt malikinin nüfus kaydı,
2-Kayıt maliki dışında aynı ad-soyadında ikinci bir kimsenin olup-olmadığı ve
tapu kayıtlarında yazılı olan ad ve soyadında birisinin olup olmadığı
3- Veraset ilamına göre dahili davacılar belirlenmiş oluyor.
Bu durumda eğer taraf teşkili sorunu yok ise davacıya sadece tespit bilirkişileri sağ ise onlardan ikisini , ölü iseler tarafsız ve mümkünse yaşlı iki kişiyi duruşma günü hazır etmek kalıyor ki bu durumda dava uzamadan ve sürüncemede kalmadan ilk duruşmada karar verilmesi imkanı doğmuş oluyor.
TAPUDA İSİM DÜZELTME DAVALARI
1-Dava konusu olan taşınmazların TAPU KAYITLARI ve TESPİT TUTANAKLARI Tapu Sicil Müdürlüğünden ayrı ayrı istenecek
2-Kayıt malikinin nüfus kaydı ile Tespit tutanağında adı olan ve hayatta bulunan en az iki TESPİT BİLİRKİŞİSİ' nin tanık sıfatıyla dinlenilmesi için duruşma günü hazır edilmesi sağlanacak,ölü iseler ayrı ayrı nüfus kayıtları celp edilecek (Nüfus Müdürlüğünden istenecek)
3-Eğer dava konusu olan taşınmazlar ölü olan muris adına kayıtlı ise murisin VERASET İLAMI istenecek (Sulh Hukuk Mahkemesine dava açılacak)Mirasçılar davaya dahil edilecek yada tüm mirasçılar birlikte dava açacak.Yeni medeni yasaya göre mirasçılandan birisi yalnız başına dava açabilmektedir.
HÜKÜM ÖRNEĞİ:
H Ü K Ü M : Davanın KABULÜ ile Ankara ili Haymana ilçesi ..........köyünde kain bulunan ..... parsel nolu taşınmazlara ait tapu kayıtlarının malik hanesinde bulunan .......oğlu .............adının iptali ile ...... oğlu .............olarak düzeltilerek tapuya tesciline,
Talep halinde peşin alınan harcın davacıya iadesine,
Davanın mahiyeti icabı yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Dair mahkememizce verilen karar davacılar ile davalı Hazine Vekilinin yüzüne karşı kanun yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.
DAVACI:Taşınmaz Maliki yada Mirasçıları(Zorunlu dava arkadaşlığı),Müşterek Mülkiyette ise sadece tashihini istediği paydaş,-ölü ise-tüm mirasçıları,diğer paydaşların birlikte dava açma zorunluluğu yoktur. Paydaşlardan birisi de hukuki yararı olduğu için diğer paydaşın isminin düzeltilmesini isteyebilir.
DAVALI: Tapu Sicil Müdürlüğü ( Hazine vekili var ise Tapu Sicil Müdürlüğüne izafeten Hazine vekiline tebligat yapılır.)Uygulamada dava dilekçesinde; bazen taşınmazın diğer mirasçıları da davalı olarak gösterilmektedir.Bu uygulama kesinlikle usulsüzdür.Aşağıda anlatılacağı üzere iştirak halinde mülkiyet sözkonusu ise birlikte Davacı sıfatı ile dava açılmalıdır.
GÖREV:Taşınmazın değerine göre Asliye yada Sulh Hukuk Mahkemeleri,eğer taşınmaz Kadastro mahkemesinde davalı ise Kadastro Mahkemesi,
YETKİ :Taşınmazın yada taşınmazlardan herhangi birisinin bulunduğu yer mahkemeleri.
HARÇ:Maktu Harç alınır. Dava, mülkiyete ilişkin olmadığı için nisbi harç alınmaz.Tapu sicil müdürlüğü harçtan muaf olduğu için ,davanın kabulüne karar verildiği takdirde talep halinde davacıya yatırdığı harç iade edilmelidir. H.G.K.
VEKALET ÜCRETİ:Eğer Davalı adına Hazine vekili duruşmalara katıldığı ve "Red Kararı" verildiği takdirde Maktu Vekalet Ücreti takdir edilir. Davacı vekili lehine ise vekalet ücreti takdir edilemez.
YARGILAMA GİDERİavanın kabulüne karar verilse dahi Tapu Sicil Müdürlüğü aleyhine yargılama gideri hükmedilemez.
ÖRNEK:Tapu Kaydı Maliki; Ömer oğlu Hasan Kılınç
Değiştirilmesi istenilen ad; Ömer oğlu Hasan Hüseyin Kılınç(Nüfusta ki adı)
GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI GEREKLİ HUSUSLAR:
1- Dava konusu olan tüm taşınmazlara ait tapu kayıtları , tespit tutanakları ,senetsizden tescil edilmemiş ve dayanak kayıtları varise tüm dayanak tapu kayıtları,eğer "Hükmen Tescil"ile tesciline karar verilmiş ise buna ilişkin mahkeme kararı,tahsis var ise"Tahsis Kararı",satış yada bağış v.b.işlemlerde ise"Akit Tablosu" celbedilir.
2-Tespit tutanaklarında adı bulunan "Tespit Bilirkişileri" yada diğer tutanaklarda (Akit Tablosu gibi)tanık yada imza sahibi kişiler hayatta ise en az ikisi mutlaka tanık sıfatıyla dinlenir,eğer ölü iseler nüfus müdürlüğünden ayrı ayrı ölü olduklarına ilişkin nüfus kayıtları istenir.Eğer hepsi de ölü ise oldukça yaşlı ve tarafsız,davacıyı ve murisini tanıyan enaz iki tanık dinlenir.
3-Tapu kaydında adı yazılı olan kişinin (Ömer oğlu Hasan Kılınç)köyde yaşayıp yaşamadığı,yada bu isim ve soy isimde birisinin var olup-olmadığı nüfus müdürlüğünden sorulur.
4- Değiştirilmesi istenilen kişinin (Ömer oğlu Hasan Hüseyin Kılınç)'ın nüfus kaydı ve ayrıca aynı köy yada belde de aynı ad ve soyad da birisi olup-olmadığı, var ise bunlara ait nüfus kayıtları istenir.
5-Gerekli görülür ise zabıta araştırması da yapılabilir.
6-Uygulamada keşif yapılmamaktadır,ancak eğer davacının talebi ve özellikle tashihini istediği ad ,soyad ve baba adının düzeltilmesi istenmiş ise ve mahkemede bu konuda tereddüt oluşmuşsa taşınmaz üzerinde ayrı ayrı keşif yapılıp,mümkünse tespit bilirkişilerin de keşif mahallinde dinlenmesi istenebilir.
*Uygulamada iştirak halinde mülkiyetin sözkonusu olduğu(taşınmazın ölü olan kayıt maliki adına kayıtlı olması halinde)davayı açan mirasçı, diğer mirasçıları duruşmada hazır edemediği yada noter kanalı ile muvafakatlarını alamadığı görülmektedir. Bu durumda davacıya terekeye mümessil tayin edilmesi için mehil verilmelidir.
* Tapuda ki Cins Düzeltilmesine ilişkin talep (örneğin tarla yazılı kaydın bahçe olarak düzeltilmesi talebi) Tapu sicil nizamnamesine göre tapu idaresine ait idari bir görev olduğu için Tapu Sicil Müdürlüğüne başvurulmalıdır.
*Sağ olan paydaşın kaydının tashihini diğer paydaş isteyemez.
*İskan kanununa göre yada Toprak tevzii Komisyonunca yapılan Toprak dağıtımı sonucu verilen taşınmazlara ait tapu kayıtlarındaki isim yanlışlıklarının düzeltilmesi idari merciye ait olduğu için bu yanlışlıklar idari yoldan düzeltilmeden tapu kaydının tashihine karar verilmesi mümkün değildir.
* Maddi hatanın düzeltilmesi Tapu sicil Müdürlüğü tarafından yapılmalıdır.
Sevgili Genç hukukçular ,biliyorsunuz ki Tapuda isim tashihi davalarında, esas itibariyle dava niteliği itibariyle karışık ve teknik bir dava olmamakla birlikte likle taşınmaz maliki olan malik yada mirasçıları, taşınmazın özellikle taşrada satış,taksim, ipotek tesisi ve bağış gibi konularda tapudan intikal yaptırılacağı sırada yanlışlığın farkına varılmakta ve davacı intikal işlemlerinde engel çıkması ve devir işlemlerini yapamaması üzerine “Rica-minnet” ve ısrarla yetkili hakimden “alel-acele” bir iki gün içerisinde yanlışlığın düzeltilmesi talep edilmektedir. Eğer “vatandaşın işi görülsün” ve “benim de iş yüzdem artsın” diyor iseniz ben bu davalarda dilekçe önüme geldiğinde hemen kaleme evrakı havale etmiyorum. Ne yapıyorsun diyor iseniz;
Davacının eline öncelikle aşağıda yazılı olan notu veriyor ve bu belgeleri tamamlayıp bana tekrar getirmesini istiyorum. Davacı belgeleri tamamladığında;
1-Nüfustan alınacak bütün belgeler özellikle tespit bilirkişilerin sağ olup-olmadıkları ,kayıt malikinin nüfus kaydı,
2-Kayıt maliki dışında aynı ad-soyadında ikinci bir kimsenin olup-olmadığı ve
tapu kayıtlarında yazılı olan ad ve soyadında birisinin olup olmadığı
3- Veraset ilamına göre dahili davacılar belirlenmiş oluyor.
Bu durumda eğer taraf teşkili sorunu yok ise davacıya sadece tespit bilirkişileri sağ ise onlardan ikisini , ölü iseler tarafsız ve mümkünse yaşlı iki kişiyi duruşma günü hazır etmek kalıyor ki bu durumda dava uzamadan ve sürüncemede kalmadan ilk duruşmada karar verilmesi imkanı doğmuş oluyor.
TAPUDA İSİM DÜZELTME DAVALARI
1-Dava konusu olan taşınmazların TAPU KAYITLARI ve TESPİT TUTANAKLARI Tapu Sicil Müdürlüğünden ayrı ayrı istenecek
2-Kayıt malikinin nüfus kaydı ile Tespit tutanağında adı olan ve hayatta bulunan en az iki TESPİT BİLİRKİŞİSİ' nin tanık sıfatıyla dinlenilmesi için duruşma günü hazır edilmesi sağlanacak,ölü iseler ayrı ayrı nüfus kayıtları celp edilecek (Nüfus Müdürlüğünden istenecek)
3-Eğer dava konusu olan taşınmazlar ölü olan muris adına kayıtlı ise murisin VERASET İLAMI istenecek (Sulh Hukuk Mahkemesine dava açılacak)Mirasçılar davaya dahil edilecek yada tüm mirasçılar birlikte dava açacak.Yeni medeni yasaya göre mirasçılandan birisi yalnız başına dava açabilmektedir.
HÜKÜM ÖRNEĞİ:
H Ü K Ü M : Davanın KABULÜ ile Ankara ili Haymana ilçesi ..........köyünde kain bulunan ..... parsel nolu taşınmazlara ait tapu kayıtlarının malik hanesinde bulunan .......oğlu .............adının iptali ile ...... oğlu .............olarak düzeltilerek tapuya tesciline,
Talep halinde peşin alınan harcın davacıya iadesine,
Davanın mahiyeti icabı yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Dair mahkememizce verilen karar davacılar ile davalı Hazine Vekilinin yüzüne karşı kanun yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.
Mülkiyet Hakkı
Mülkiyet Bir menkul veya gayrimenkul mal üzerinde tasarruf etme, kullanma ve faydalanma hakkı. Malik olmaklık, sahip olma hakkı.
Mülkiyet hakkı, insanların en tabii haklarından biridir. Tarihteki pekçok millet ve devlet, bu hak üstüne çeşitli uygulamalar içinde olmuşlardır. Bu hak, birçok felsefe ile siyasi rejimlerin de belli başlı konularından olmuştur. Kapitalist sistemler fertlere mülkiyet hakkı tanımakla beraber, mülk edinilen şeyin kazanılmasında kafi ölçü ve müeyyidelerden mahrumdur. Bu bakımdan bu hak, kapital bakımından güçlü olanlar tarafından alabildiğine kullanılmakla beraber, fakir olanların bu hakkı kullanabilecekleri az şeyleri vardır. Komünizm ise, fertlere özel mülkiyet hakkı tanımaz. Her şeyin devletin olduğunu belirtir. Ancak mevcut varlığın kullanılmasında yalnız komünist partisi mensupları söz sahibidir. Uygulamada halkın bu konudaki mahrumiyeti, kapitalist idarelerden çok fenadır. Liberal ülkelerde, mülkiyet hakkı sosyal adalet esaslarına daha yakın hükümlerle temin edilmeye çalışılmıştır. İslamiyet; mülk ve mülkiyet hakkında açık ve kesin hükümler koymuştur. Buna göre “mülk”, hakikatte yalnız Allahü tealanındır. Fertler, cemiyetler ve sosyal müesseseler, bu mülkü Allah rızasına uygun kullanmakla mükellef olan birer emanetçi gibidirler. İslamiyetin hükümleri, Allah'ın rızasını gösterir. Fertler, cemiyetler ve sosyal müesseseler, mülklerini bu hükümlere uygun şekilde edinmeye mecbur ve mülkiyet haklarını da bu hükümlere ters düşmemek şartıyla diledikleri gibi kullanmakta serbesttirler. Tarihteki İslam devletlerinde, tatbik edilen bu mülkiyet hakkı esasları, Müslüman ve gayrimüslim tebeanın rahat ve huzur içinde, mülk ve haklarından mutlak bir emniyet duyarak yaşamalarını sağlamıştır.
Hukuki bakımdan mülkiyet, kanun veya diğer düzenleyici hukuk kaideleriyle sınırlanmış olarak, bir mal üstünde en geniş tasarruf imkanı sağlayan aynı haktır. Bir malın mülkiyetine sahip olan, onu dilediği gibi kullanabilir. Malik olan, malını satabilir, bağışlayabilir, dilediği sürece dilediği gibi kullanabilir, maldan veya gelirinden istediği şekilde faydalanabilir. 1982 Anayasası'nın 35'inci maddesinde; herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak, kamu yararı gayesiyle kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hususları hükme bağlanmıştır. Böylece mülkiyet hakkı, Anayasa'da teminat altına alınmıştır.
Mülkiyetin konusu, menkul yani taşınır ve gayrimenkul yani taşınmaz maddi mallardır. Alacak hakları ve fikri haklar üzerinde mülkiyet söz konusu değildir.
Gayrimenkul mülkiyeti; gayrimenkuller üstündeki mülkiyet hakkıdır. Arazi, tapu siciline müstakil ve daimi olmak üzere kaydedilen haklar, bazı sınırlayıcı hükümlerle madenler, müstakil bir bina veya bir binanın kat, daire, iş ofisi, dükkan, mağaza, depo gibi müstakil bölümleri üzerinde mülkiyet hakkı kurulabilir.
Menkul mülkiyeti; menkul mallar üstündeki mülkiyet hakkıdır. Bir yerden bir yere nakledilebilen eşya (mobilya, elbise, buzdolabı... gibi) otomobil, şehir şebekesiyle evlere verilebilen elektrik enerjisi vb. menkul mülkiyetine konu olabilir. Mülkiyet hakkı, o şeyle alakalı parçalar, yani mütemmim (tamamlayıcı) cüzlerini, tabii ürünlerini ve teferruatını da ihtiva eder. Mahalli örf ve adetlere göre, bir şeyin asli unsurunu teşkil eden ve o şey tahrip, tağyir veya telef olmadıkça ondan ayrılması mümkün olmayan cüzler, o şeyin tamamlayıcı cüzüdür. Mesela, bir tarlanın ürünü, bir hayvanın sütü, bir evin kapı ve penceresi gibi.
Mülkiyetin sağladığı yetkiler: Kullanma yetkisi; malik, kanun sınırları içinde kalmak şartıyla mülkiyetinde olan şeyi dilediği şekilde kullanabilir. Mesela, bir binaya sahip olan kimse, bu binada kendisi veya akrabalarıyla birlikte oturabilir, kiraya verebilir, boş bırakabilir.
Tasarruf yetkisi; malike, mülkiyete konu olan şeyin geleceğini tayin etme hakkını verir. Mesela, malik, malını bağışlayabilir, satabilir, trampa veya vasiyet edebilir.
Faydalanma yetkisi; malik, mülkiyete konu olan şeyden dilediği gibi faydalanabilir. Mesela, malik, tarlasına istediği mahsulü ekebilir, parasını borç verebilir, harcayabilir veya bir şirketin hisse senedini satın alarak ortak olabilir.
Mülkiyetin sahibine yüklediği sorumluluk ve kısıtlamalar: İyi niyette kaidelerine uygun kullanma; malik, mülkiyet hakkını iyi niyet kaidelerine uygun olarak kullanmaya mecburdur. Mülkiyet hakkının başkasına zarar vermek maksadıyla kullanılmasını, kanun himaye etmez. Mesela kanun, mülk sahibinin, komşularının deniz manzarasını kapatacak şekilde, bahçe duvarlarını 8-10 m yükseklikte inşa etmesini, mahalle arasında bir marangoz atölyesinin, aşırı gürültü çıkartarak mahalle sakinlerini rahatsız etmesini korumaz. Çünkü bu fiiller mülkiyet hakkının kötüye kullanılması sayılmaktadır.
Kanun dairesinde kullanma; malik, mülkiyet hakkını kanunlara uygun olarak kullanmakla mükelleftir. Mesela, mülkiyete konu olan şeyi kullanırken, kamu yararı için düzenlenmiş imar, istimlak ve belediye mevzuatına; yeraltı madenlerini işletmek için maden ve petrol mevzuatına, iktisab ettiği kazançları kullanırken vergi kanunlarına uymak zorundadır.
Mülkiyetin iktisabı iki şekilde olur:
Aslen iktisab: Sahipsiz veya sahibi belli olmayan bir malın iktisabıdır. Gayrimenkullerin aslen iktisabı; sahipsiz araziyi işgal, sahipsiz yerlerde yeni arazi teşekkülü, müruruzaman (zaman aşımı) ile iktisab, lükata (sokakta bulunup alınan mal), sahipsiz malı ihraz, define bulma, hukuki tağyir veya iki malın karışması ve birleşmesi suretiyle olabilir.
Devren iktisab: Sahipli bir malın, sahibinin rızası yani satış, vasiyet, bağış, mahkeme ilamı ile el değiştirmesidir. Bir gayrimenkulün devir işleminin resmi şekilde ve resmi merciler huzurunda yapılması, tapu siciline tescili mecburidir. Yeni malik, tapu tescil işlemleri tamamlanmadıkça, o mal üzerinde devredici tasarruflarda bulunamaz..
Menkul malların devren iktisabı, resmi bir şekle tabi değildir. Taraflar, yazılı veya sözlü olarak devir yapabilirler. Devir işlemi, devir konusu malın, yeni alıcıya teslimiyle kesinleşir.
Gayrimenkul mülkiyeti, arazinin yararlı olacak derecedeki altını ve üstünü de ihtiva eder. Yatay sınırları ise, planda ve yeryüzünde gösterilen işaretlerle tespit edilir.
Mülkiyetin Çeşitleri
Münferid (ferdi) mülkiyet: Bir kimsenin, mülkiyetin konusu, taşınır veya taşınmaz malın bütünü üzerinde tek başına tesis ettiği mülkiyet hakkıdır. Malik, mülkiyetin kendisine sağladığı bütün yetkileri yalnız başına kullanabilir.
Müşterek mülkiyet: Birden çok kimsenin, bir malın tamamı üzerinde, belli miktarda, fakat fiilen taksim edilmemiş hisselere sahip bulunduğu, birlikte mülkiyet şeklidir. Bir malın, birden fazla kişi tarafından satın alınması veya bir malın birçok kimseye bağışlanması suretiyle müşterek mülkiyet doğar. Ölenin varislere bıraktığı mal üzerinde de, terekenin taksiminden önce mirasçıların müşterek mülkiyet hakkı vardır.
İştirak halinde mülkiyet: Kanuni olarak veya bir akit sebebiyle birden çok kimse arasında ortaya çıkan ortak mülkiyet şeklidir. adi şirket ve eşler arasındaki mal ortaklığı, iştirak halinde mülkiyete Örnek gösterilebilir. Bir malik, kendi hissesi üzerinde tasarrufta bulunamadığı gibi, ortak malın tamamı üzerinde de yalnız başına tasarrufta bulunamaz. Mal üzerindeki tasarruflar, ancak, ortakların oybirliği ile mümkün olabilir.
Mülkiyetin korunması: Malik, mülkiyet konusu mala el koyan herhangi bir kimseye karşı istihkak ve tecavüzü men (men-i müdahale) davalarını açmak hakkına sahiptir.
İstihkak davası: Malikin elinden rızası dışında çıkan malın, tekrar malikin eline geçmesini sağlayan davadır. İstihkak davası, zaman aşımına uğramaz. Tecavüzün men'i davası; mülkiyete konu olan şeye yapılan tecavüzün ortadan kaldırılmasını sağlar. Mesela, tarlasındaki mahsulünü zamanı gelince toplamak istiyen bir çiftçiye mani olunması halinde, çiftçi, tecavüzün men'i davasını açabilir. Malikin, uğradığı zararı tazmin ettirmek, mülki makamlardan tecavüzün def'ini istemek hakkı mahfuzdur.
Mülkiyet hakkı, insanların en tabii haklarından biridir. Tarihteki pekçok millet ve devlet, bu hak üstüne çeşitli uygulamalar içinde olmuşlardır. Bu hak, birçok felsefe ile siyasi rejimlerin de belli başlı konularından olmuştur. Kapitalist sistemler fertlere mülkiyet hakkı tanımakla beraber, mülk edinilen şeyin kazanılmasında kafi ölçü ve müeyyidelerden mahrumdur. Bu bakımdan bu hak, kapital bakımından güçlü olanlar tarafından alabildiğine kullanılmakla beraber, fakir olanların bu hakkı kullanabilecekleri az şeyleri vardır. Komünizm ise, fertlere özel mülkiyet hakkı tanımaz. Her şeyin devletin olduğunu belirtir. Ancak mevcut varlığın kullanılmasında yalnız komünist partisi mensupları söz sahibidir. Uygulamada halkın bu konudaki mahrumiyeti, kapitalist idarelerden çok fenadır. Liberal ülkelerde, mülkiyet hakkı sosyal adalet esaslarına daha yakın hükümlerle temin edilmeye çalışılmıştır. İslamiyet; mülk ve mülkiyet hakkında açık ve kesin hükümler koymuştur. Buna göre “mülk”, hakikatte yalnız Allahü tealanındır. Fertler, cemiyetler ve sosyal müesseseler, bu mülkü Allah rızasına uygun kullanmakla mükellef olan birer emanetçi gibidirler. İslamiyetin hükümleri, Allah'ın rızasını gösterir. Fertler, cemiyetler ve sosyal müesseseler, mülklerini bu hükümlere uygun şekilde edinmeye mecbur ve mülkiyet haklarını da bu hükümlere ters düşmemek şartıyla diledikleri gibi kullanmakta serbesttirler. Tarihteki İslam devletlerinde, tatbik edilen bu mülkiyet hakkı esasları, Müslüman ve gayrimüslim tebeanın rahat ve huzur içinde, mülk ve haklarından mutlak bir emniyet duyarak yaşamalarını sağlamıştır.
Hukuki bakımdan mülkiyet, kanun veya diğer düzenleyici hukuk kaideleriyle sınırlanmış olarak, bir mal üstünde en geniş tasarruf imkanı sağlayan aynı haktır. Bir malın mülkiyetine sahip olan, onu dilediği gibi kullanabilir. Malik olan, malını satabilir, bağışlayabilir, dilediği sürece dilediği gibi kullanabilir, maldan veya gelirinden istediği şekilde faydalanabilir. 1982 Anayasası'nın 35'inci maddesinde; herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak, kamu yararı gayesiyle kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hususları hükme bağlanmıştır. Böylece mülkiyet hakkı, Anayasa'da teminat altına alınmıştır.
Mülkiyetin konusu, menkul yani taşınır ve gayrimenkul yani taşınmaz maddi mallardır. Alacak hakları ve fikri haklar üzerinde mülkiyet söz konusu değildir.
Gayrimenkul mülkiyeti; gayrimenkuller üstündeki mülkiyet hakkıdır. Arazi, tapu siciline müstakil ve daimi olmak üzere kaydedilen haklar, bazı sınırlayıcı hükümlerle madenler, müstakil bir bina veya bir binanın kat, daire, iş ofisi, dükkan, mağaza, depo gibi müstakil bölümleri üzerinde mülkiyet hakkı kurulabilir.
Menkul mülkiyeti; menkul mallar üstündeki mülkiyet hakkıdır. Bir yerden bir yere nakledilebilen eşya (mobilya, elbise, buzdolabı... gibi) otomobil, şehir şebekesiyle evlere verilebilen elektrik enerjisi vb. menkul mülkiyetine konu olabilir. Mülkiyet hakkı, o şeyle alakalı parçalar, yani mütemmim (tamamlayıcı) cüzlerini, tabii ürünlerini ve teferruatını da ihtiva eder. Mahalli örf ve adetlere göre, bir şeyin asli unsurunu teşkil eden ve o şey tahrip, tağyir veya telef olmadıkça ondan ayrılması mümkün olmayan cüzler, o şeyin tamamlayıcı cüzüdür. Mesela, bir tarlanın ürünü, bir hayvanın sütü, bir evin kapı ve penceresi gibi.
Mülkiyetin sağladığı yetkiler: Kullanma yetkisi; malik, kanun sınırları içinde kalmak şartıyla mülkiyetinde olan şeyi dilediği şekilde kullanabilir. Mesela, bir binaya sahip olan kimse, bu binada kendisi veya akrabalarıyla birlikte oturabilir, kiraya verebilir, boş bırakabilir.
Tasarruf yetkisi; malike, mülkiyete konu olan şeyin geleceğini tayin etme hakkını verir. Mesela, malik, malını bağışlayabilir, satabilir, trampa veya vasiyet edebilir.
Faydalanma yetkisi; malik, mülkiyete konu olan şeyden dilediği gibi faydalanabilir. Mesela, malik, tarlasına istediği mahsulü ekebilir, parasını borç verebilir, harcayabilir veya bir şirketin hisse senedini satın alarak ortak olabilir.
Mülkiyetin sahibine yüklediği sorumluluk ve kısıtlamalar: İyi niyette kaidelerine uygun kullanma; malik, mülkiyet hakkını iyi niyet kaidelerine uygun olarak kullanmaya mecburdur. Mülkiyet hakkının başkasına zarar vermek maksadıyla kullanılmasını, kanun himaye etmez. Mesela kanun, mülk sahibinin, komşularının deniz manzarasını kapatacak şekilde, bahçe duvarlarını 8-10 m yükseklikte inşa etmesini, mahalle arasında bir marangoz atölyesinin, aşırı gürültü çıkartarak mahalle sakinlerini rahatsız etmesini korumaz. Çünkü bu fiiller mülkiyet hakkının kötüye kullanılması sayılmaktadır.
Kanun dairesinde kullanma; malik, mülkiyet hakkını kanunlara uygun olarak kullanmakla mükelleftir. Mesela, mülkiyete konu olan şeyi kullanırken, kamu yararı için düzenlenmiş imar, istimlak ve belediye mevzuatına; yeraltı madenlerini işletmek için maden ve petrol mevzuatına, iktisab ettiği kazançları kullanırken vergi kanunlarına uymak zorundadır.
Mülkiyetin iktisabı iki şekilde olur:
Aslen iktisab: Sahipsiz veya sahibi belli olmayan bir malın iktisabıdır. Gayrimenkullerin aslen iktisabı; sahipsiz araziyi işgal, sahipsiz yerlerde yeni arazi teşekkülü, müruruzaman (zaman aşımı) ile iktisab, lükata (sokakta bulunup alınan mal), sahipsiz malı ihraz, define bulma, hukuki tağyir veya iki malın karışması ve birleşmesi suretiyle olabilir.
Devren iktisab: Sahipli bir malın, sahibinin rızası yani satış, vasiyet, bağış, mahkeme ilamı ile el değiştirmesidir. Bir gayrimenkulün devir işleminin resmi şekilde ve resmi merciler huzurunda yapılması, tapu siciline tescili mecburidir. Yeni malik, tapu tescil işlemleri tamamlanmadıkça, o mal üzerinde devredici tasarruflarda bulunamaz..
Menkul malların devren iktisabı, resmi bir şekle tabi değildir. Taraflar, yazılı veya sözlü olarak devir yapabilirler. Devir işlemi, devir konusu malın, yeni alıcıya teslimiyle kesinleşir.
Gayrimenkul mülkiyeti, arazinin yararlı olacak derecedeki altını ve üstünü de ihtiva eder. Yatay sınırları ise, planda ve yeryüzünde gösterilen işaretlerle tespit edilir.
Mülkiyetin Çeşitleri
Münferid (ferdi) mülkiyet: Bir kimsenin, mülkiyetin konusu, taşınır veya taşınmaz malın bütünü üzerinde tek başına tesis ettiği mülkiyet hakkıdır. Malik, mülkiyetin kendisine sağladığı bütün yetkileri yalnız başına kullanabilir.
Müşterek mülkiyet: Birden çok kimsenin, bir malın tamamı üzerinde, belli miktarda, fakat fiilen taksim edilmemiş hisselere sahip bulunduğu, birlikte mülkiyet şeklidir. Bir malın, birden fazla kişi tarafından satın alınması veya bir malın birçok kimseye bağışlanması suretiyle müşterek mülkiyet doğar. Ölenin varislere bıraktığı mal üzerinde de, terekenin taksiminden önce mirasçıların müşterek mülkiyet hakkı vardır.
İştirak halinde mülkiyet: Kanuni olarak veya bir akit sebebiyle birden çok kimse arasında ortaya çıkan ortak mülkiyet şeklidir. adi şirket ve eşler arasındaki mal ortaklığı, iştirak halinde mülkiyete Örnek gösterilebilir. Bir malik, kendi hissesi üzerinde tasarrufta bulunamadığı gibi, ortak malın tamamı üzerinde de yalnız başına tasarrufta bulunamaz. Mal üzerindeki tasarruflar, ancak, ortakların oybirliği ile mümkün olabilir.
Mülkiyetin korunması: Malik, mülkiyet konusu mala el koyan herhangi bir kimseye karşı istihkak ve tecavüzü men (men-i müdahale) davalarını açmak hakkına sahiptir.
İstihkak davası: Malikin elinden rızası dışında çıkan malın, tekrar malikin eline geçmesini sağlayan davadır. İstihkak davası, zaman aşımına uğramaz. Tecavüzün men'i davası; mülkiyete konu olan şeye yapılan tecavüzün ortadan kaldırılmasını sağlar. Mesela, tarlasındaki mahsulünü zamanı gelince toplamak istiyen bir çiftçiye mani olunması halinde, çiftçi, tecavüzün men'i davasını açabilir. Malikin, uğradığı zararı tazmin ettirmek, mülki makamlardan tecavüzün def'ini istemek hakkı mahfuzdur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)