13 Şubat 2014 Perşembe

Medeni Yargılama Hukuku

Medeni yargılama hukuku (Medeni usul hukuku), özel hukuk alanında ortaya  çı*kan uyuşmazlıkların bir sonuca bağlanmasında mahkemelerin izleyecekleri  yön*temleri (usulleri) belirleyen hukuk kurallarından meydana gelir. Diğer bir  deyişle, medeni yargılama hukuku bir hukuk davası'nın, örneğin bir alacak veya  boşanma davasının nasıl, hangi mahkemede açılacağı, iddiaları ispat etmek üzere  kanıtların (delillerin) nasıl getirileceği, hükmün nasıl, ne şekilde verileceği  ve kesinleşeceği gibi konulan inceleyen ve hükme bağlayan hukuk  dalıdır.

Medeni yargılama hukukumuzun başlıca kaynağını, sonradan birçok  deği*şikliklere uğramış bulunan 1927 tarihli Hukuk Usul-ü Muhakemeleri Kanunu  oluşturur.
 

Adli yargının temelini mahkemeler oluşturur. Mahkemeler hüküm  mahkemesi ve denetim mahkemesi olmak üzere iki türlüdür. Hüküm mahkemesi veya  ilk de*rece mahkemesi dediğimiz mahkemeler, medeni yargılama hukukunda sulh ve  asliye hukuk mahkemelerinden ibarettir. Kural olarak her ilçede bir asliye hukuk  mahkemesi bulunur. İş mahkemeleri ile tapulama mahkemeleri de asliye mahke*mesi  niteliğindedir. Bu mahkemeler tek hakimlidir. Buna karşılık bazı büyük  şe*hirlerdeki ticaret mahkemeleri üç hakimden oluşan bir kurul halinde çalışır.  De*netleme veya kontrol mahkemesi ise, Yargıtay (Temyiz Mahkemesi)dir.

Medeni  yargılama hukuku, çekişmeli yargı (nizalı kaza) ve çekişmesiz yargı (nizasız  kaza) biçiminde bir ayırıma uğrar.

Çekişmeli yargıda, taraflar arasında bir  çekişme (ihtilaf), bir uyuşmazlık vardır ve bu çekişmenin giderilmesi,  uyuşmazlığın bir sonuca bağlanması için mahke*meye başvurulur, yani dava açılır.  Örneğin bir tarla üzerinde iki kimse aynı anda mülkiyet iddiasında bulunur veya  karı koca arasında evlilik birliğini çekilmez ha*le getirecek derecede şiddetli  bir geçimsizlik baş gösterirse, taraflardan biri mah*kemeye başvurarak (dava  açarak) hakkının tanınmasına veya boşanmaya karar verilmesini talep eder.  Mahkemeye başvuran tarafa davacı, diğer tarafa ise dava*lı denir. Dava, yetkili  ve görevli mahkemeye davacının vereceği bir dilekçe (dava dilekçesi) ile  açılır.Davalar, ifa davası, tespit davası ve inşai dava olmak üzere üç  çeşittir.

Çekişmesiz yargıda ise, karşıt menfaatlere sahip iki taraf ve  bunlar arasında bir çekişme, bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Çekişmesiz  yargı, mahkemelerin idari faaliyeti andıran işlerini, bireysel menfaatleri  korumak üzere alacağı idari ön*lemleri kapsar. Örneğin bir akıl hastasını  kısıtlayarak kendisine bir vasi atama, bir küçüğün ergin kılınmasına karar  verme, vakıfların mahkeme siciline tescili, evlat edinme de izin ve onay gibi  işler, çekişmesiz yargıya giren işlerdir.
     

Devletler Özel Hukuku

DEVLETLER UMUMİ HUKUKU
 

Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyinin 10  üyesi nöbetleşe(sırasıyla) belirlenir. Dünynın değişik yerlerinden bölgesel ve  sosyal araştırmalar yapmak suretiyle aday olan ülkeler BM kurulu  tarafından oylanır.

Şu anda 15 üyeli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 5’i  daimi üyenin hepsi destek vermesi gerekiyor. Güvenlik Konseyi kararlarını 9/15  oyuyla alır. Bu 9 üyenin 5’i mutlaka daimi üye olması gerekir.

ULUSLAR ARASI  HUKUK İLE İÇ HUKUK ARASINDAKİ İLİŞKİ

Uluslar arası Hukuk ve İç hukuk diye bir  olgu var. Yeni yeni AB hukuku diye bir kavram ortaya çıkıyor. Ancak AB hukuku  bir hukuk ayrımı değildir. AB hukukunun kendine özgü bir yapısı var.

Er  uluslar arası örgütün bir tüzüğü kuruluş antlaşması vardır. AB yapısı birçok  uluslar arası örgütten farklıdır.

MONİST DÜŞÜNCE:

Birçok görüş ortaya  atılmıştır. Uluslar arası hukukla , iç hukuk bir hukuk sisteminin birbirini  tamamlayan parçadır.

Bu yaklaşım uygulanan hukuk sistemlerine ciddi bir  biçimde etki etmiştir. Bu yaklaşımın en önemli savunucusu Hans  Kelsen’dir.

Kelsen objektivist görüşü benimser. İç hukuk ve uluslar arası  hukuk birbirini tamamlar. Bir bütünün parçalarıdır.

DÜALİST DÜŞÜNCE

İç  hukuk ile Uluslar arası hukukun birbirinden tamamen farklı olduklarını ifade  eden yaklaşımdır. Belli gerçekleri ön plana çıkarıyor.

Bu farklılıklar  şunlardır:

a-İki hukuk düzeninin düzenledikleri ilişkileri farklıdır. İç  hukuk kişilerle kişiler kişilerle tüzel kişiler ve tüzel kişilerle devlet  arasındaki ilişkileri düzenler. Uluslar arası hukuk devletler arası ilişkileri  ve uluslar arası örgütleri düzenler.

b- İki hukuk sisteminin kaynakları  birbirinden farklıdır. İç hukuk örgütlü üstün kamu otoritesinin nezaretinde  içhukuk normlar hiyeraşisi çerçevesinde kurucu nitelikteki anayasanın öngördüğü  yasama organı tarafından yapılırken uluslar arası hukuk eşit,egemen,uluslar  arası hukuk kişileri tarafından ortaya çıkarılır.

c-Zaman zaman iç hukuk ile  uluslar arası çelişebilir,çatışabilir. Eğer böyle olsaydı monist yaklaşım doğru  olsaydı çelişme olmamalıydı.

Dünyamızda bugün geçerli olan sistem prensip  olarak hiçbir tanımı tam olarak içermiyor.

Bazı durumlarda verilen kararlarda  içhukuk düzeninin uluslar arası hukuku bağlayamayacağı yönünde karar veriyordu.  (Eğer monist sistem olsaydı böyle bir ayrışı olmaması gerekiyordu.

Bazı  durumlarda ise bazı ülkeler uluslar arası huuku iç hukuk sisteminden daha üstün  tutuyor. Demek ki hukuku bir bütün olarak görüyor. (Monist görüşü haklı  çıkarıyor)

Pozitif hukukta düalist görüşten de ,monist görüşten de  etkilenildiğini söyleyebiliriz.

Türk Hukukunda Uluslar arası hukukun yerini  inceleyecek olursak:

Bu konuda anayasanın 90. maddesi bir atıfta  bulunmaktadır
     

Uluslar Arasi Hukukun Kaynakları

DEVLETLER UMUMİ HUKUKU :

Uluslar arası ilişkileri düzenleyen hukuka  Devletler Umumi Hukuku adı verilir.

Zaman içerisinde uluslar arası hukukun  içerisinde sadece devletlerin olmadığı daha başka aktörlerin de var olduğu  anlaşılmaktadır.

Uluslar arası hukuk ; Uluslar arası hukuk kişilerinin  ilişkilerini düzenleyen normları ifade etmektedir. Hukukta kişi kendisine hak ve  yükümlülükler atfedilebilecek varlıklardır. O halde uluslar arası hukukta kişi  ise uluslar arası hukuka göre hak ve yükümlülüklere konu olan  varlıklardır.

Devletler hukukunun devletler özel hukukuyla hiçbir  alakası yoktur. Devletler özel hukuku uluslar arası hukuk kişilerinin (farklı  özel hukuk statüsüne sahip gerçek veya tüzel) ilişkilerini düzenleyen hukuk  dalıdır.

Uluslar arası Hukukun iç hukukla ilişkisi: Uluslar arası hukukun  kaynakları, düzenledikleri ilişkiler yöntemleri birbirinden  farklıdır.
 

ULUSLAR ARASI HUKUKUN KAYNKLARI: İç hukuk örgütlü bir  otoritenin denetiminde işleye hukuktur. Uluslar arası hukukta denetim fonksiyonu  için üstün bir otoritenin varlığından söz edilemez.

İç hukukta mecburi yargı  yolu vardır. Uluslar arası hukukta benzer bir yargı yolu yoktur.

AB hukuku  subrasyonel (milletler üstü) bir hukuku ifade eder. Ama devletler hukuku  internasyonel bir hukuku ifade eder.

AB hukuku birliği oluşturan devletlerin  üzerinde ortaya çıkarmış organlarında bir ürünü olarak belirir. AB hukuku gerçek  kişiler ve tüzel kişilerle ilgili ilişkileri düzenleyen hukuk da ifade  eder.

Uluslar arası Hukuk devlet ve uluslararası örgütler arasında sonuç  doğuran normlardan oluşur.
 
 

Hukuk toplumu oluşturan bireyler  arasındaki ilişkileri düzenleyen normlardır. Uluslar arası toplum üyelerinin  birbirleri ile olan ilişkileri düzenleyen normlardır. İsim farklılaşmansın  uluslar arası toplumun niteliğinde yaşanan değişmelere bağlı olduğunu  söyleyebiliriz. Bundan 100 yıl önce uluslar arası ilişki deyince sadece  devletler ilişki olduğu için Devletler Umumi hukuku adını almıştır. Ancak  günümüzde başka aktörler de vardır.

Uluslar arası toplum kavramı içinde  devletlerin yanı sıra uluslar arası örgütler de vardır.

En anlamda  uluslar arası toplum ilişkilerine etki eden hukuk sistemleri:

1- İç hukuk  sistemleri: herhangi bir devletin dış dünyayla nasıl ilişki kuracağını o  devletin iç hukuku belirler.

2- Milletler üstü Hukuk: ( En somut şekli AB  hukukudur) Subrasyonel bir hukuk anlayışıdır. Söz konusu hukuk sisteminin örgütü  oluşturan üyelerin üzerinde bir urumca da oluşturuyor olması ve uyguluyor olması  milletler üstü hukuk şeklinde tanımlamamamızın temel sebebidir. İç hukuktan  farklıklar içerir zira kuralların oluşması ve uygulanması açısından farklılıklar  gösterir. İç hukukta yargı yürütme hukukunun uygulanmasını yürütürken, AB  hukukunda kuralların uygulanmasını hiyeraşik özelliği olmayan AB adalet divanı  ve diğer kurumlar birlikte yürütür.

3- Uluslar arası Hukuk: Uluslar arası  hukukun ilişkilerini düzenleyen hukuk dalıdır.

Uluslar arası hukukla iç hukuk  arasındaki farklar hem uygulanış hem de konuluş amacı olarak birbirinden  farklıdır.

Uluslar arası Hukukun varlığı da tartışılmaktadır.

Uluslar  arası toplum üyelerinin ilişkilerini yürütürken birtakım kurallara uymaları  uluslar arası bir hukukun varolduğunu söyleyebiliriz. Uluslar arası hukukun  müeyyidesinin hafif olması böyle bir hukukun olmadığı sonucuna bizi  ulaştırmaz.

(Uluslar arası Hukuk – İç hukuk farkları)

1- Ortaya çıkışı  farklıdır: Uluslar arası hukuku ortaya çıkaran yapı eşit-egemen üyelerdir. İç  hukukta ise devlet otoritesinin hiyeraşik yapı içerisinde oluşturulmuş olan  yasama organı iç hukuku oluşturur.

2- Uygulanışı farklıdır: Uluslar arası  hukukta mecburi bir yargı organı söz konusu değildir. Ama iç hukukta böyle bir  yapı vardır.

3- Yargı: İç hukukta olduğu gibi kesin bir yargı yapısı da  yoktur.
 

SUBRASYONE HUKUK – ULUSLAR ARASI HUKUK:

Düzenledikleri  ilişkiler farklıdır. AB hukuku üye devletlerle ilişkileri üye devletlerin  birbiriyle olan ilişkilerini gerçek ve tüzel kişiler ile ilişkileri AB  hukukundan kaynaklanan noktalarda devletlerle olan ilişkileri düzenleyen bir  hukuktur.
     

Tapu Siciline Güven İlkesi

Menkul mallar üzerindeki aleniyeti zilyetlik sağlarken, gayri  menkuller üzerindeki ayni haklarda bu işlevi tapu sicili görür.
 

Tapu  Siciline Hakim Olan İlkeler:
 

1-Aleniyet: Tapu sicilinde kayıtlı olan ayni  hakkın bilinmediği iddiası hukuk tarafından dikkate alınmaz.
 

2-Tescil:  Gayri menkuller üzerindeki ayni haklar tapu siciline yapılacak tescil işlemi ile  kurulur, değiştirilir, sınırlandırılır yada ortadan kaldırılır.
 

3-Ayrı  Aleniyet İlkesi: Tapu siciline kaydedilen her gayri menkul içinayrı bir sayfa  açılır.
 

4-İlliyet İlişkisi: Tescil işleminin geçerliliği kendisine sebep  teşkil edenhukuki işlemin geçerliliğine bağlıdır.
 

5-Tapu Siciline Güven  İlkesi: Tapu sicili kayıtlarına güvenerek hak iktisap etmiş olan kimseler iyi  niyetli kabul edilerek bu iktisaplarında  korunmuşlardır.
 
 
 
 
 

Mk md. 1023: Tapu kütüğündeki tescile iyi  niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan 3. kişinin bu  kazanımı korunur.
 

Şartları:
 

1_ Yolsuz bir tescile dayanmalıdır.  Mesela C, B'nin temsilcisi gibi görünen bir şahıstan taşınmazı satın alıyor ya  da D, sahte bir veraset ilamı ile babası B'nin malını C'ye satıyor. Bu  durumlarda tapudaki tescil geçersiz bir sebebe dayandığı için yolsuzdur. C'nin  bu durumda iyi niyeti korumaz. Onun güveni tapu kütüğüne değildir.. onun güveni  sahte verasetnameyedir. C malik olmamasına rağmen ona tapu kütüğünün  düzeltilmesi davası açılmazsa onun bu yolsuz tesciline iyiniyetle güvenerek  taşınmazı satın alan D'nin iyi niyeti korunacaktır.
 

2_Ayni bir hak  iktisap edilmiş olmalıdır. Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak bir  şahsi hak kazanılamaz.
 

3_ 3. kişinin iyi niyetli olması gerekir. Bu  iyiniyet Mk md. 2 kapsamında belli bir durumu bilmeme ve bilmesinin de  beklenmemesidir. Bunu hakim re'sen dikkate alır, inceler. Yargıtay, hayatın  olağan akışına göre yüzdeyüz iyi niyetli olması gerekir, diyor. Eğer hayatın  olağan akışına göre şüphelenmesi gereken bir durum varsa biz bu kişiyi  iyiniyetli kabul edemeyiz.
 
 
 

Tapu kütüğünün düzeltilmesi  davası:
 

Ya tescil daha başlangıçta yolsuzdur ya da sonradan yolsuz hale  gelmiştir. Bir tescil her ne şekilde yolsuz olmuş olursa olsun bunu ya bir  akitle ya da bir davayla düzeltmemiz gerekir.
 

Yolsuz tescil beni rahatsız  eder. Neden??
 

Çünkü Mk md.1023'e göre 3. kişiler iyiniyetle hak iktisap  edebilirler. Yine Mk md.712'ye göre 3. kişiler olağan kazandırıcı zamanaşımı ile  iyiniyetle hak iktisap edebilirler. Yine Mk md.713'e göre olağanüstü kazandırıcı  zamanaşımı ile 3. kişiler hak iktisap edebilirler.
 

Eğer dava yoluyla  tescilin düzeltilmesi yoluna gidilecekse Tapu Kaydının Tashihi davası açılır. Bu  dava Mk md. 1025'de düzenlenmiştir.
 

Mk md. 1025: Bir ayni hak yolsuz  olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin edilmiş ya da  değiştirilmiş ise, bu yüzden ayni hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin  düzeltilmesini dava edebilir.

İyiniyetli üçüncü kişilerin bu tescile  dayanarak kazandıkları ayni haklar ve her türlü tazminat istemi  saklıdır.
 
 

Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin  Sorumluluğu:
 

Mk md. 1007: Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün  zararlardan Devlet sorumludur.

Devlet, zararın doğmasından kusuru bulunan  görevlilere rücu eder.

Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin  bulunduğu yer mahkemesinde görülür.
 

Devletin sorumluluğu kusursuz  sorumluluktur. Zarar başka bir şekilde giderilemiyorsa devlet tapu siclinin  tutulması bir hak kaybına neden olmuşsa bundan sorumludur.
 


 
     

Tapuda İsim Tashihi Davaları

TAPUDA İSİM TASHİHİ DAVALARI
 

DAVACI:Taşınmaz Maliki yada  Mirasçıları(Zorunlu dava arkadaşlığı),Müşterek Mülkiyette ise sadece tashihini  istediği paydaş,-ölü ise-tüm mirasçıları,diğer paydaşların birlikte dava açma  zorunluluğu yoktur. Paydaşlardan birisi de hukuki yararı olduğu için diğer  paydaşın isminin düzeltilmesini isteyebilir.
 

DAVALI: Tapu Sicil Müdürlüğü  ( Hazine vekili var ise Tapu Sicil Müdürlüğüne izafeten Hazine vekiline tebligat  yapılır.)Uygulamada dava dilekçesinde; bazen taşınmazın diğer mirasçıları da  davalı olarak gösterilmektedir.Bu uygulama kesinlikle usulsüzdür.Aşağıda  anlatılacağı üzere iştirak halinde mülkiyet sözkonusu ise birlikte Davacı sıfatı  ile dava açılmalıdır.
 

GÖREV:Taşınmazın değerine göre Asliye yada Sulh  Hukuk Mahkemeleri,eğer taşınmaz Kadastro mahkemesinde davalı ise Kadastro  Mahkemesi,
 

YETKİ :Taşınmazın yada taşınmazlardan herhangi birisinin  bulunduğu yer mahkemeleri.
 

HARÇ:Maktu Harç alınır. Dava, mülkiyete  ilişkin olmadığı için nisbi harç alınmaz.Tapu sicil müdürlüğü harçtan muaf  olduğu için ,davanın kabulüne karar verildiği takdirde talep halinde davacıya  yatırdığı harç iade edilmelidir. H.G.K.
 

VEKALET ÜCRETİ:Eğer Davalı adına  Hazine vekili duruşmalara katıldığı ve "Red Kararı" verildiği takdirde Maktu  Vekalet Ücreti takdir edilir. Davacı vekili lehine ise vekalet ücreti takdir  edilemez.
 

YARGILAMA GİDERİavanın kabulüne karar verilse dahi Tapu Sicil  Müdürlüğü aleyhine yargılama gideri hükmedilemez.
 

ÖRNEK:Tapu Kaydı  Maliki; Ömer oğlu Hasan Kılınç

Değiştirilmesi istenilen ad; Ömer oğlu Hasan  Hüseyin Kılınç(Nüfusta ki adı)
 

GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI GEREKLİ  HUSUSLAR:

1- Dava konusu olan tüm taşınmazlara ait tapu kayıtları , tespit  tutanakları ,senetsizden tescil edilmemiş ve dayanak kayıtları varise tüm  dayanak tapu kayıtları,eğer "Hükmen Tescil"ile tesciline karar verilmiş ise buna  ilişkin mahkeme kararı,tahsis var ise"Tahsis Kararı",satış yada bağış  v.b.işlemlerde ise"Akit Tablosu" celbedilir.

2-Tespit tutanaklarında adı  bulunan "Tespit Bilirkişileri" yada diğer tutanaklarda (Akit Tablosu gibi)tanık  yada imza sahibi kişiler hayatta ise en az ikisi mutlaka tanık sıfatıyla  dinlenir,eğer ölü iseler nüfus müdürlüğünden ayrı ayrı ölü olduklarına ilişkin  nüfus kayıtları istenir.Eğer hepsi de ölü ise oldukça yaşlı ve tarafsız,davacıyı  ve murisini tanıyan enaz iki tanık dinlenir.

3-Tapu kaydında adı yazılı olan  kişinin (Ömer oğlu Hasan Kılınç)köyde yaşayıp yaşamadığı,yada bu isim ve soy  isimde birisinin var olup-olmadığı nüfus müdürlüğünden sorulur.

4-  Değiştirilmesi istenilen kişinin (Ömer oğlu Hasan Hüseyin Kılınç)'ın nüfus kaydı  ve ayrıca aynı köy yada belde de aynı ad ve soyad da birisi olup-olmadığı, var  ise bunlara ait nüfus kayıtları istenir.

5-Gerekli görülür ise zabıta  araştırması da yapılabilir.

6-Uygulamada keşif yapılmamaktadır,ancak eğer  davacının talebi ve özellikle tashihini istediği ad ,soyad ve baba adının  düzeltilmesi istenmiş ise ve mahkemede bu konuda tereddüt oluşmuşsa taşınmaz  üzerinde ayrı ayrı keşif yapılıp,mümkünse tespit bilirkişilerin de keşif  mahallinde dinlenmesi istenebilir.
 
 

*Uygulamada iştirak halinde  mülkiyetin sözkonusu olduğu(taşınmazın ölü olan kayıt maliki adına kayıtlı  olması halinde)davayı açan mirasçı, diğer mirasçıları duruşmada hazır edemediği  yada noter kanalı ile muvafakatlarını alamadığı görülmektedir. Bu durumda  davacıya terekeye mümessil tayin edilmesi için mehil verilmelidir.
 

*  Tapuda ki Cins Düzeltilmesine ilişkin talep (örneğin tarla yazılı kaydın bahçe  olarak düzeltilmesi talebi) Tapu sicil nizamnamesine göre tapu idaresine ait  idari bir görev olduğu için Tapu Sicil Müdürlüğüne başvurulmalıdır.
 

*Sağ  olan paydaşın kaydının tashihini diğer paydaş isteyemez.
 

*İskan kanununa  göre yada Toprak tevzii Komisyonunca yapılan Toprak dağıtımı sonucu verilen  taşınmazlara ait tapu kayıtlarındaki isim yanlışlıklarının düzeltilmesi idari  merciye ait olduğu için bu yanlışlıklar idari yoldan düzeltilmeden tapu kaydının  tashihine karar verilmesi mümkün değildir.
 

* Maddi hatanın düzeltilmesi  Tapu sicil Müdürlüğü tarafından yapılmalıdır.
 

Sevgili Genç hukukçular  ,biliyorsunuz ki Tapuda isim tashihi davalarında, esas itibariyle dava niteliği  itibariyle karışık ve teknik bir dava olmamakla birlikte likle taşınmaz  maliki olan malik yada mirasçıları, taşınmazın özellikle taşrada satış,taksim,  ipotek tesisi ve bağış gibi konularda tapudan intikal yaptırılacağı sırada  yanlışlığın farkına varılmakta ve davacı intikal işlemlerinde engel çıkması ve  devir işlemlerini yapamaması üzerine “Rica-minnet” ve ısrarla yetkili hakimden  “alel-acele” bir iki gün içerisinde yanlışlığın düzeltilmesi talep edilmektedir.  Eğer “vatandaşın işi görülsün” ve “benim de iş yüzdem artsın” diyor iseniz ben  bu davalarda dilekçe önüme geldiğinde hemen kaleme evrakı havale etmiyorum. Ne  yapıyorsun diyor iseniz;

Davacının eline öncelikle aşağıda yazılı olan notu  veriyor ve bu belgeleri tamamlayıp bana tekrar getirmesini istiyorum. Davacı  belgeleri tamamladığında;

1-Nüfustan alınacak bütün belgeler özellikle tespit  bilirkişilerin sağ olup-olmadıkları ,kayıt malikinin nüfus kaydı,

2-Kayıt  maliki dışında aynı ad-soyadında ikinci bir kimsenin olup-olmadığı ve

tapu  kayıtlarında yazılı olan ad ve soyadında birisinin olup olmadığı

3- Veraset  ilamına göre dahili davacılar belirlenmiş oluyor.

Bu durumda eğer taraf  teşkili sorunu yok ise davacıya sadece tespit bilirkişileri sağ ise onlardan  ikisini , ölü iseler tarafsız ve mümkünse yaşlı iki kişiyi duruşma günü hazır  etmek kalıyor ki bu durumda dava uzamadan ve sürüncemede kalmadan ilk duruşmada  karar verilmesi imkanı doğmuş oluyor.
 

TAPUDA İSİM DÜZELTME  DAVALARI

1-Dava konusu olan taşınmazların TAPU KAYITLARI ve TESPİT  TUTANAKLARI Tapu Sicil Müdürlüğünden ayrı ayrı istenecek

2-Kayıt malikinin  nüfus kaydı ile Tespit tutanağında adı olan ve hayatta bulunan en az iki TESPİT  BİLİRKİŞİSİ' nin tanık sıfatıyla dinlenilmesi için duruşma günü hazır edilmesi  sağlanacak,ölü iseler ayrı ayrı nüfus kayıtları celp edilecek (Nüfus  Müdürlüğünden istenecek)

3-Eğer dava konusu olan taşınmazlar ölü olan muris  adına kayıtlı ise murisin VERASET İLAMI istenecek (Sulh Hukuk Mahkemesine dava  açılacak)Mirasçılar davaya dahil edilecek yada tüm mirasçılar birlikte dava  açacak.Yeni medeni yasaya göre mirasçılandan birisi yalnız başına dava  açabilmektedir.
 

HÜKÜM ÖRNEĞİ:

H Ü K Ü M : Davanın KABULÜ ile Ankara  ili Haymana ilçesi ..........köyünde kain bulunan ..... parsel nolu taşınmazlara  ait tapu kayıtlarının malik hanesinde bulunan .......oğlu .............adının  iptali ile ...... oğlu .............olarak düzeltilerek tapuya  tesciline,

Talep halinde peşin alınan harcın davacıya iadesine,

Davanın  mahiyeti icabı yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,

Dair  mahkememizce verilen karar davacılar ile davalı Hazine Vekilinin yüzüne karşı  kanun yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı.
     

Mülkiyet Hakkı

Mülkiyet Bir menkul veya gayrimenkul mal üzerinde tasarruf etme, kullanma ve  faydalanma hakkı. Malik olmaklık, sahip olma hakkı.
 

Mülkiyet hakkı,  insanların en tabii haklarından biridir. Tarihteki pekçok millet ve devlet, bu  hak üstüne çeşitli uygulamalar içinde olmuşlardır. Bu hak, birçok felsefe ile  siyasi rejimlerin de belli başlı konularından olmuştur. Kapitalist sistemler  fertlere mülkiyet hakkı tanımakla beraber, mülk edinilen şeyin kazanılmasında  kafi ölçü ve müeyyidelerden mahrumdur. Bu bakımdan bu hak, kapital bakımından  güçlü olanlar tarafından alabildiğine kullanılmakla beraber, fakir olanların bu  hakkı kullanabilecekleri az şeyleri vardır. Komünizm ise, fertlere özel mülkiyet  hakkı tanımaz. Her şeyin devletin olduğunu belirtir. Ancak mevcut varlığın  kullanılmasında yalnız komünist partisi mensupları söz sahibidir. Uygulamada  halkın bu konudaki mahrumiyeti, kapitalist idarelerden çok fenadır. Liberal  ülkelerde, mülkiyet hakkı sosyal adalet esaslarına daha yakın hükümlerle temin  edilmeye çalışılmıştır. İslamiyet; mülk ve mülkiyet hakkında açık ve kesin  hükümler koymuştur. Buna göre “mülk”, hakikatte yalnız Allahü tealanındır.  Fertler, cemiyetler ve sosyal müesseseler, bu mülkü Allah rızasına uygun  kullanmakla mükellef olan birer emanetçi gibidirler. İslamiyetin hükümleri,  Allah'ın rızasını gösterir. Fertler, cemiyetler ve sosyal müesseseler,  mülklerini bu hükümlere uygun şekilde edinmeye mecbur ve mülkiyet haklarını da  bu hükümlere ters düşmemek şartıyla diledikleri gibi kullanmakta serbesttirler.  Tarihteki İslam devletlerinde, tatbik edilen bu mülkiyet hakkı esasları,  Müslüman ve gayrimüslim tebeanın rahat ve huzur içinde, mülk ve haklarından  mutlak bir emniyet duyarak yaşamalarını sağlamıştır.
 

Hukuki bakımdan  mülkiyet, kanun veya diğer düzenleyici hukuk kaideleriyle sınırlanmış olarak,  bir mal üstünde en geniş tasarruf imkanı sağlayan aynı haktır. Bir malın  mülkiyetine sahip olan, onu dilediği gibi kullanabilir. Malik olan, malını  satabilir, bağışlayabilir, dilediği sürece dilediği gibi kullanabilir, maldan  veya gelirinden istediği şekilde faydalanabilir. 1982 Anayasası'nın 35'inci  maddesinde; herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların  ancak, kamu yararı gayesiyle kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının  kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hususları hükme bağlanmıştır.  Böylece mülkiyet hakkı, Anayasa'da teminat altına alınmıştır.
 

Mülkiyetin  konusu, menkul yani taşınır ve gayrimenkul yani taşınmaz maddi mallardır. Alacak  hakları ve fikri haklar üzerinde mülkiyet söz konusu  değildir.
 

Gayrimenkul mülkiyeti; gayrimenkuller üstündeki mülkiyet  hakkıdır. Arazi, tapu siciline müstakil ve daimi olmak üzere kaydedilen haklar,  bazı sınırlayıcı hükümlerle madenler, müstakil bir bina veya bir binanın kat,  daire, iş ofisi, dükkan, mağaza, depo gibi müstakil bölümleri üzerinde mülkiyet  hakkı kurulabilir.
 

Menkul mülkiyeti; menkul mallar üstündeki mülkiyet  hakkıdır. Bir yerden bir yere nakledilebilen eşya (mobilya, elbise, buzdolabı...  gibi) otomobil, şehir şebekesiyle evlere verilebilen elektrik enerjisi vb.  menkul mülkiyetine konu olabilir. Mülkiyet hakkı, o şeyle alakalı parçalar, yani  mütemmim (tamamlayıcı) cüzlerini, tabii ürünlerini ve teferruatını da ihtiva  eder. Mahalli örf ve adetlere göre, bir şeyin asli unsurunu teşkil eden ve o şey  tahrip, tağyir veya telef olmadıkça ondan ayrılması mümkün olmayan cüzler, o  şeyin tamamlayıcı cüzüdür. Mesela, bir tarlanın ürünü, bir hayvanın sütü, bir  evin kapı ve penceresi gibi.
 

Mülkiyetin sağladığı yetkiler: Kullanma  yetkisi; malik, kanun sınırları içinde kalmak şartıyla mülkiyetinde olan şeyi  dilediği şekilde kullanabilir. Mesela, bir binaya sahip olan kimse, bu binada  kendisi veya akrabalarıyla birlikte oturabilir, kiraya verebilir, boş  bırakabilir.
 

Tasarruf yetkisi; malike, mülkiyete konu olan şeyin  geleceğini tayin etme hakkını verir. Mesela, malik, malını bağışlayabilir,  satabilir, trampa veya vasiyet edebilir.
 

Faydalanma yetkisi; malik,  mülkiyete konu olan şeyden dilediği gibi faydalanabilir. Mesela, malik,  tarlasına istediği mahsulü ekebilir, parasını borç verebilir, harcayabilir veya  bir şirketin hisse senedini satın alarak ortak olabilir.
 

Mülkiyetin  sahibine yüklediği sorumluluk ve kısıtlamalar: İyi niyette kaidelerine uygun  kullanma; malik, mülkiyet hakkını iyi niyet kaidelerine uygun olarak kullanmaya  mecburdur. Mülkiyet hakkının başkasına zarar vermek maksadıyla kullanılmasını,  kanun himaye etmez. Mesela kanun, mülk sahibinin, komşularının deniz manzarasını  kapatacak şekilde, bahçe duvarlarını 8-10 m yükseklikte inşa etmesini, mahalle  arasında bir marangoz atölyesinin, aşırı gürültü çıkartarak mahalle sakinlerini  rahatsız etmesini korumaz. Çünkü bu fiiller mülkiyet hakkının kötüye  kullanılması sayılmaktadır.
 

Kanun dairesinde kullanma; malik, mülkiyet  hakkını kanunlara uygun olarak kullanmakla mükelleftir. Mesela, mülkiyete konu  olan şeyi kullanırken, kamu yararı için düzenlenmiş imar, istimlak ve belediye  mevzuatına; yeraltı madenlerini işletmek için maden ve petrol mevzuatına,  iktisab ettiği kazançları kullanırken vergi kanunlarına uymak  zorundadır.
 

Mülkiyetin iktisabı iki şekilde olur:
 

Aslen iktisab:  Sahipsiz veya sahibi belli olmayan bir malın iktisabıdır. Gayrimenkullerin aslen  iktisabı; sahipsiz araziyi işgal, sahipsiz yerlerde yeni arazi teşekkülü,  müruruzaman (zaman aşımı) ile iktisab, lükata (sokakta bulunup alınan mal),  sahipsiz malı ihraz, define bulma, hukuki tağyir veya iki malın karışması ve  birleşmesi suretiyle olabilir.
 

Devren iktisab: Sahipli bir malın,  sahibinin rızası yani satış, vasiyet, bağış, mahkeme ilamı ile el  değiştirmesidir. Bir gayrimenkulün devir işleminin resmi şekilde ve resmi  merciler huzurunda yapılması, tapu siciline tescili mecburidir. Yeni malik, tapu  tescil işlemleri tamamlanmadıkça, o mal üzerinde devredici tasarruflarda  bulunamaz..
 

Menkul malların devren iktisabı, resmi bir şekle tabi  değildir. Taraflar, yazılı veya sözlü olarak devir yapabilirler. Devir işlemi,  devir konusu malın, yeni alıcıya teslimiyle kesinleşir.
 

Gayrimenkul  mülkiyeti, arazinin yararlı olacak derecedeki altını ve üstünü de ihtiva eder.  Yatay sınırları ise, planda ve yeryüzünde gösterilen işaretlerle tespit  edilir.
 

Mülkiyetin Çeşitleri
 

Münferid (ferdi) mülkiyet: Bir  kimsenin, mülkiyetin konusu, taşınır veya taşınmaz malın bütünü üzerinde tek  başına tesis ettiği mülkiyet hakkıdır. Malik, mülkiyetin kendisine sağladığı  bütün yetkileri yalnız başına kullanabilir.
 

Müşterek mülkiyet: Birden çok  kimsenin, bir malın tamamı üzerinde, belli miktarda, fakat fiilen taksim  edilmemiş hisselere sahip bulunduğu, birlikte mülkiyet şeklidir. Bir malın,  birden fazla kişi tarafından satın alınması veya bir malın birçok kimseye  bağışlanması suretiyle müşterek mülkiyet doğar. Ölenin varislere bıraktığı mal  üzerinde de, terekenin taksiminden önce mirasçıların müşterek mülkiyet hakkı  vardır.
 

İştirak halinde mülkiyet: Kanuni olarak veya bir akit sebebiyle  birden çok kimse arasında ortaya çıkan ortak mülkiyet şeklidir. adi şirket ve  eşler arasındaki mal ortaklığı, iştirak halinde mülkiyete Örnek gösterilebilir.  Bir malik, kendi hissesi üzerinde tasarrufta bulunamadığı gibi, ortak malın  tamamı üzerinde de yalnız başına tasarrufta bulunamaz. Mal üzerindeki  tasarruflar, ancak, ortakların oybirliği ile mümkün olabilir.
 

Mülkiyetin  korunması: Malik, mülkiyet konusu mala el koyan herhangi bir kimseye karşı  istihkak ve tecavüzü men (men-i müdahale) davalarını açmak hakkına  sahiptir.
 

İstihkak davası: Malikin elinden rızası dışında çıkan malın,  tekrar malikin eline geçmesini sağlayan davadır. İstihkak davası, zaman aşımına  uğramaz. Tecavüzün men'i davası; mülkiyete konu olan şeye yapılan tecavüzün  ortadan kaldırılmasını sağlar. Mesela, tarlasındaki mahsulünü zamanı gelince  toplamak istiyen bir çiftçiye mani olunması halinde, çiftçi, tecavüzün men'i  davasını açabilir. Malikin, uğradığı zararı tazmin ettirmek, mülki makamlardan  tecavüzün def'ini istemek hakkı mahfuzdur.